Acımak… İnsan neye acır? Kendine mi? Pişmanlığına mı? Geçip giden zamana mı? Yaşanması mümkünken yaşanamayanlara mı? Reşat Nuri, öğretmen karakteri Zehra ve babasının hikayesi üzerinden cevabını arıyor sorunun. İnsanın duygu ve mantık arasındaki dengeyi sağlamaya çalışması üzerine kurgulanan bir eser. Hayatı boyunca duygularıyla hareket bir baba ve tüm duygulardan arınmış bir şekilde mantığıyla hareket kızı. Zıt karakterli bu baba kızın bugün yazılsa muhtemelen tv programlarına konu olacak hikayesi. Onların özelinde gelişen olay örgüsünde Anadolu insanını, toplumdaki çarpık aile ilişkilerini, bürokrasinin rezil durumunu gözlerimizin önüne seriyor. Tam bir toplum analizi yapmış yazar. Okurken asla sıkmayan, sonraki sayfayı merakla çevirdiğim, bazen Zehra’ya bazen de Mürşit’e kızdığım ama en sonunda da Mürşit için üzüldüğüm bir kitap oldu.
Okudukça daha derin düşüncelere, dalar ya insan bir roman kitabının her sayfasında. İşte bu eser de beni adeta etkisinde bırakıp içinde yaşıyormuşum gibi yoğun duygular , bir his bıraktı bana. Okuması çok zevkli kah güldürüp kah da üzen olayları yaşadığın bir roman. Çalıkuşu öyle içten öyle samimi.Teyzesinin oğluyla evlenecği gün bir kadın tarafından gelen mektupda kamranın isviçrede yaşadığı bir dönem de bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir. Ve herşeyi birakıp bir anadolunun köyünde öğretmenlik yapmaya başlar. Bir aşk romanı gibi görülse de aslında o dönemin (osmanlı dönemi sonrası) anlatan bir kitap. Mesleği uğruna da verdiği yaşam mücadelesı anlatır. Gittiği her ilde güzelliği yüzünden orda yaşayan insanların çeşitli dedikodularla karşı karşıya gelir. Çalışkuşunun bir daha kamrana kavuşup kavuşmayacagı heyecanıyla kitabın son sayfalarını merakla okudum. Türk edebiyat yazarlarınından Reşat Nuri Güntekinin okuduğum ilk eserlerinden oldu. Bir kez daha okuyacağımı düşünüyorum. Kısa alıntılar: - Ben dün akşam bir karar verdim, - Neye? - Yaşamaya ☺️
Okumaya başladığım ilk günlerde sayfaları yüzümde gülümseme ile geçerdim. Keyif alırdım okurken. Fakat ilerledikçe artık Feride'nin içinde bulunduğu durumdan, her gittiği yerde benzer olaylarla karşılaşmasından, seneler geçse de Kâmrân'ı unutamamasından sıkılmaya başladım. Farklı bir şekilde ilerler diye düşündüğüm kitabı, bana hitap etmeyecek bir hâlde fazla sıradan ama bir o kadar da abartı -gerçek hayatta belki 1/1000 ihtimalle yaşanır çünkü- buldum. Sanki yazar, gönlünü kaptırdığı bir kız varmış da onu bu kitabında anlatmış.
Edebiyatımızın önemli eserlerinden olmasına rağmen ben pek beğenmedim ama yine de güzel, okuyabilirsiniz.
Acımak uzunca bir novella. İki günde bitirdim. İkinci gün elime alınca bırakaladım. Kitapta çok güzel bir olay örgüsü var ama bu olay yetenince derinlemesine işlenmemiş, fazlasıyla aceleye getirilmiş hele finalde bu aceleyi daha bariz hissediyorsunuz. Bir edebiyat başyapıtı olabilecekken gölgede kalmış. Uyarlama dizisi olmasa bu kadar bile popüler olmayabilirdi. Kısacası yazık olmuş; hem Mürşit efendiye hem kitaba.