Kalmak, sinsi bir kaderin sahibinin eşine tutuşturduğu intihar silahı gibidir; aciziyyetin doruklara ulaştığı bir hiçlik hali.Rüyasında koşan bir kötürümün uyanışı kadar ağır ve kaçışı imkansızdır.
Hiçbir lisan yabancı değil ona , kulağı da dili de yüreğinde bu çocuğun, senin anlaşmak dediğin nedir ki , her bizi duyan anlıyor mu ki ne dediğimizi...
Savaş bir şarkıları öldüremiyordu bir de anıları fakat ezgileri yakıyordu tek tek ve savaşta bile radyolar susmuyor , evvel zaman önce patlayan barutların isini çalıyordu.
Demiş miydim evvelden, sevgi bir kuştur gelir az ötene konar, gidip tutayım dersin, hop bir de bakmışsın uçmuş dama konmuş, sen peşine düştükçe o kaçar durur. Öyle işte…
.. babasız oğlanlar yüzlerinde anasoylu bir iz taşırlar. Ağızlarının kenarında yuvarlak mahcup bir yay ve başları bir tarafa eğimlidir; günaşık gibidirler
... benim hepimizin parçalanmış özler olduğumuzu söylüyor: Bizi farklı, çelişkili yönlere çeken duygular, eğilimler, arzular yaşadığımızdan, neşe bizi şaşırttığı zaman onu saçıp savurmamız gerektiğinden ve onu israf etmemenin tek yolunun bu olduğundan bahsediyor.
İşte bu söz bende beklenmedik bir hüzün yarattı . Yaşadıklarımızı anlatmayı hayal etmek her şeyin bittiğini çağrıştırıyordu, oysa ben bitmesini istemiyordum, bulunduğum noktada , şu sınır çizgisinde kalmak istiyordum. Tam tamına öncesiyle sonrası arasındaki noktada .
Sihirli düşünce mi? Evet, olmayan anlamları görmemize , var olmayan neden sonuç ilişkilerini kurmamıza neden olan ve gerçeği düşüncelerimizle, sembolik ya da ritüel eylemlerle etkileyebileceğimize inanmamıza yol açan zihin mekanizmasıdır bu. Sihirli düiğnce, nazar ya da uğursuzluk inancının dayandığı ilkedir.
Yetişkinlerin çocuklarının onları duymadıklarını, duysalar bile neden söz edildiğini anlamadıklarını sandıkları o durumları bilirsiniz değil mi? Hepimiz lüçükken böyle sohbetler duymuşuzdur, nasıl olduğunu bilmemiz gerekir . Fakat sonra yetişkin olduğumuzda , bunu unutur ve çocuklarımızın sağır veya aptal olduklarını zannederiz ve duymalarını ya da anlamalarına -ve elbette yanlış anlamalarına- izin veririz.
Bazen seninle konuşurken zihnimin çocuk haline takılıp kaldığını fark ediyor ve kendini bu şekilde ifade etmene şaşırıyorum. Bilgili, yetişkin olmana demek istiyorum.
Kimi zaman vazgeçilmez olduğunu, sen olmazsan dünyanın yerle bir olacağını , en azından hiçbir işin ilerleyemeyeceğini zannedersin. Ama sonra bunun gibi bir şey olur ve şunu fark edersin : a) vazgeçilmez değilsin; b) vazgeçilmez olmamak hiç de fena bir şey değil.
Yedi katlı modern bir apartmanın yüksekliği yirmi bir metre civarındadır diye düşünmüştüm hemen; acaba yirmi bir metre boyunca düşerken insanı ne yaptığının bilincine varacak zamanı olur, bir şeyleri farklı yapabileceğini ayırt eder miydi?
Annesi ile babası o henüz dokuz yaşında iken ayrılan Antonio bir gün sebebi belirsiz krizler yaşar ve doktorlar onun epilepsi hastası olduğunu söylerler. Uzunca bir tedavi döneminden sonra Marsilya'da alanında bir hayli uzman bir doktorun methini duyan aile hemen oraya gider ve orada yapılan muayenenin ardından durumun geçici olduğunu ama emin olabilmek için son bir test yapılması gerektiği söylenir. Ama bu test Antonio'nun normal hayatına devam ettiği ancak iki gün ve gece boyunca uykusuz kalınması gerekilen bir testtir. Krizler bu iki güne rağmen tetiklenmezse tamamen iyileşmiş sayılacak ve ilaçları, doktorları,hastaneleri unutması anlamına gelecektir. Bu iki günlük zaman zarfında Antonio'ya babası eşlik ediyor ve baba oğul 48 saat boyunca harika bir yolculuk geçiriyorlar. Müzik , aşk, matematik, felsefe yani kısaca hayat üzerine sohbet ediyorlar ve birbirlerini yeniden tanıma fırsatı buluyorlar. Kitabı okulda teneffüs aralarında okudum o yüzden midir bilemiyorum ilk başlarda kitap beni içine almadı, ne zaman bu iki günlük yolculuk başladı o zaman akmaya başladı. Sonunu biraz hüzünlü buldum keşke biraz daha güzel anılar biriktirebilselerdi baba oğul. Kitapta babasının annesi ile tanışma hikayesini çocuğun ağzından değil de babanın ağzından okusaydık bence daha güzel olurdu. Ama yine de iyi ki okudum güzel bir kitaptı ve kesinlikle her babanın okuması gerektiğini düşünüyorum 🙋🏻♀️
Çocukları doğum sıralarına göre (büyük, ortanca,küçük) rollere hapsetmeyin. Çocukların doğum sırasını değiştiremeyiz ama onlara da sonsuza dek o rolleri oynatmak zorunda değiliz.
İrade , bir şeyi yapmak ve yapmamak perspektifinde karar verebilme yetisidir. Bir şeyi yapmak veya yapmamanın ötesinde bir çok alternatifler arasından birini tercih edebilme yetisidir.
Robert," Anne beni çok sevdiğini biliyorum, " dedi. Bayan Esposito bu sözlerden etkilenerek, "Tabii ki seni çok seviyorum. Şüphen mi vardı?" diye sordu. Robert cevap verdi:" Hayır, gerçekten beni sevdiğini biliyorum; çünkü ne zaman seninle bir konuda konuşmak istesem, elinde ne varsa hemen bırakıyor ve beni dinliyorsun."
Ergeninize bir şeyi kabul ettirmek ya da yaptırmak istiyorsanız öncelikle onun olumlu yanlarını vurgulayın, ardından bir cümle ile ondan istediğinizi ifade edin.
Ergenin ruhsal yapısı henüz yetersizdir. Ergenin ailesi ve çevresi tarafından yeterince desteklenmemesi ve terk edilmesi dış başıboşluğu oluştururken, toplumsallaşmanın koşulu olan engellenmeyi kaldırabilecek güçte bir dürtü kontrolüne sahip olmaması da iç başıboşluğu oluşturur.
Eğer ergenleri pozitif ve destekleyici ortamlarda tutarsak, onları bir cevher haline getirebiliriz. Ancak ortam negatifse, bunun acısını sert ve kalıcı olarak çekerler. Bunyüzden ergenlik dönemi birey için iki farklı uca da kaymaya oldukça elverişlidir.
Aileler özellikle ergenlik dönemindeki çocukları için sabırlı olmalıdırlar. Çünkü ergenlerin aile bireylerini provoke eden birçok davranış ve sözleri sıklıkla sürecin doğal bir parçası olarak nitelenmektedir. Ergenlerin ebeveynlerini reddettiğinde aile de ergeni reddederse bu çok daha ciddi problemlere yol açmaktadır.
Yaşamın ilk yıllarında ne kadar olumsuz bir hayat yaşamış olursa olsun, bir genci ergenlik döneminde sıfırlayabilir, rehabilite edebilir, onu tekrar kazanabilirsiniz.