Kitap, toplumda yaygın olan "iyi aile" kavramını sorgulayarak, aile içinde yaşanan sorunların ve istismarın sıklıkla göz ardı edildiğini vurgular. Aile içindeki güç dengesizlikleri, iletişim sorunları ve duygusal ihmal gibi konuları ele alır.
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir; kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup korumaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.
Tavsiyeler arasında çoğu kez karşılaştığım bu kitap yazarla tanışmama vesile olanlara teşekkür ediyorum. Sosyal medyada sıkı takıpçisi olmasam da ara ara yazılarınu beğenerek okuyorum. Biyolojik bilgiler ışığında bizi biz yapan vücudumuzdaki hücrelerden bahsedilmiştir. Günümüzde tartışılan konulardan birisi de bağırsağın ikinci bir beyin olduğu ile ilgili görüşler var. Belki çoğumuzun bilmediği mikrobiyota, denen vücudumuzda yaşayan bu minik canlılardır. Bunun %95 bağırsağımızda bulunur. Genel adı olan mikroorganizmalar çok sayıda fazla olduğu için beynimizi ve karakterimizi, kararlarımızı , depresyon , davranışlarımızı , kilo alıp vermemizi doğrudan etkileyen bu canlılar. Herşeyi beyinde bulmayıp bundan sonra bağırsakları daha çok sorgulama kanaatine vardım😊 Sağlıklı bir vücut ,sağlıklı bir mikrobiyotaya sahip olmaktan geçer. Konu itibariyle ilgi alanım olmadığını düşünmüştüm 😁 ama iyiki okumuşum Bana faydası olacağını bildiğim her bilgi bir hazinedir😅 Kendine has üslubu ile sohbet havasında hiç sıkılmadan okuyacağınız bir kitap. Tavsiye ederim ☺️
İnsanların acımasızlıklarına artık şaşırmıyorum. Çünkü insanlar ne kadar nesil geçerse geçsin veya nereye giderse gitsin hep aynı, sanki duygular da bir çark gibi değişmeden yeni hislere bürünmeden insandan insana geçiyor.
Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye, Altınları, gümüşleriyle övünmeye. Tam işleri dilediği düzene girer, Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben diye.
Pek çok dostluk ya da evlilik, insanların birbiriyle ilişki kurması ve birbirini sevmesi yerine, bir kişinin bir diğerini yalnızlığa karşı bir kalkan olarak kullanması nedeniyle başarısızlığa uğramıştır.
Gerek kitap boyunca, gerek de kitabın sonu ve Neriman'ın kararı olsun, sürekli Neriman'ın hayatından memnun olmayışını kötü göstermeye çalışma ve olumsuz lanse etme durumu var. Bu bana çok anlamsız geliyor. Insanlar yenilik karşısında elbette meraklı olurlar. Şu an yeni bir teknolojik cihaz piyasaya düşse herkes peşinden gider. Yeni bir moda akımı olsa takip ederiz. Doğal olarak Neriman da varlığından yeni yeni haberdar olduğu bu gelişmeleri denemek istiyor.
Kendi kültürümüzü korumak ve yaşatmak çok güzel ve desteklenmesi gereken bir nokta ancak sembolik olarak verilen ud konusunda bile sevmeyen bir insana zorla dayatmak hiç de kendi kültürümüzü geliştirecek bir şey değil. Olması gereken şey, Neriman'ın yenilenmiş zevkine göre bir enstrüman denemesi ve ikisini de kendi keyfine göre kullanmasıdır. Mesela ben de bağlama ile ilgileniyorum. Bazı zamanlar bundan sıkılıp elime gitar aldığım oldu. Ancak "Bu batı icadı." Gibi engellemelere maruz kalmadığım için bir baskı hissetmedim ve özgürce keyfime göre her müzik türünü denedim ve hâlâ da bağlamayı çok severim. Tabii bu oldukça yüzeysel ve sembolik bir örnek. Demek istediğim, insanlar baskılandıklarında aslında zevk aldıkları şeylere bile öfke duyup uzaklaşmak isteyebilirler.
Ayrıca değişmesi gereken çok şey olması da doğal. Bu kitabın geçtiği tarihin biraz evvelinde kadınlar cumbalı pencerelerin olduğu evlerde tutsak gibi yaşıyor, kendilerine ait hiçbir sosyal hayatları olamıyordu. (Taaşsuk-ı Talat ve Fitnat, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan Hep O Şarkı gibi kitaplarda bolca geçiyordu) Bir genç kadın için, ya da herhangi bir insan için keyif almadığı hayatı yaşamak ne kadar zordur oysa. Şimdi dizilerin bir bölümü biraz geç çıksın insanlar ne kadar öfkeleniyor değil mi? Ya da gittikleri yerlerde internet bulamayınca nasıl hüsrana uğruyorlar. İşte bu hayat kalitesini artırmakla ilgili. Ve kitaptaki Neriman'dan beklenen yaşantının kalitesi bu zamanda kimsenin katlanmak istemeyeceği bir düzeyde.
Bu kitap hakkındaki yorumları görünce bunları düşünmekten kendimi alamıyorum. Acaba Neriman'ın yenilik arayışını, "Kendi kültürüne hainlik ediyor, Şinasi gibi yaşamalı, Macit'le Harbiye'deki batılıaşmaya ve medeniyetin getirilerine hayran olması çok kötü." Şeklinde düşünen insanlar o zamanda bir kadın olarak yaşamak durumunda olsalardı şimdiki zevklerinden kolayca sıyrılıp mutlu bir hayatları olur muydu?