Babayla olan ilişki oldukça farklıdır. Ana içinden çıktığımız yuva, doğa, toprak, okyanustur. Baba bu doğal yuvada hiçbir şeyi temsil etmez. Çocukla yaşamının ilk yıllarında şöyle bir ilişkisi olmuştur, o ilk dönemlerde çocuk İçin onun taşıdığı önemin, anneninkiyle karşılaştırılması mümkün değildir. Ama baba doğal dünyayı temsil etmiyorsa da, insan varlığının diğer kutbunun düşünceler dünyasının, insan yapısı şeylerin, kural ve emirlerin, disiplinin, gezme ve maceranın temsilcisidir.
“Anlasana, herkes birbirinin katili. Ama sorsan herkes çobanyıldızı, herkes incitildi, herkes aldatıldı.Peki o zaman inciten kim, kim kırdı bunca insanı Şunu kafana sok artık, kötülük bu türün hamurunda var.”
Sana kızgın değilim...Sana kızamayacak kadar seni iyi tanıyorum...Sonra seni seviyorum...Neden sevdiğimi bilmeden seviyorum...Bu sevgiyi her gittiğim yere beraber götüreceğim...
Mitoloji temel olarak yaşam ve ölüm, olmak ve dönüşmek gibi hayatın büyük sorularıyla ilgilidir. Sanatçı Paul Gaugin'in sözleriyle ifade edilirse; Nereden geliyoruz Biz neyiz Nereye gidiyoruz Günümüzde bu tip soruların bilimin, felsefenin ya da dinin alanı olduğunu düşünebiliriz. Ancak bunlar insanlık tarihinin büyük bir kısmı boyunca mitolojinin alanıydı. Soruları soran ve cevapları veren mitlerdi. Batı dünyasındaki birçok kişinin mitolojiyle ilk tanışması Antik Yunanların mitleriyledir---bu hikâyeler, hem Yunan kaynaklar hem de Ovidius gibi sonraki Romalı yazarlar sayesinde Batı sanatı ve edebiyatına derinlemesine yerleşti. Fakat bu klasik mitler, zamanın başlangıcından bu yana dünyanın her yerinde anlatılan, özellikle bize bizi açıklamayı amaçlayan entelektüel ve spiritüel uzun bir arayışın içerisindeki hikâyelerin yalnızca tek bir örneğidir.