Kavim'den sonra Ahmet Ümit'in en sevdiğim kitaplarından biridir. Suç türünde bir kitap olsa da bu kez protagonist bir polis veya dedektif değil, bir gazeteci.
Aile ilişkilerine inen ve harika bir gizemi barındıran bu kitap, en sevdiğim ikinci kitabı. Akıcı ve yaratıcı kurgusundan dolayı Ahmet Ümit okumaya bu kitapla başlayabilirsiniz.
Nadir, sıra dışı beyaz renge sahip Çota ile bu filin bakıcısı Cihan etrafında şekilleniyor hikaye. Mimar Sinan ve sarayla ilgili kısımlar merak uyandırıcıydı.
Ben özellikle hikayedeki detayları beğendim. Kimsesiz ve savunmasız konumda bulunan Cihan'ın başından geçen trajik durumlar da eklenmiş.
Okuması ne kadar zor olsa da bence hikayeleri gerçekçi yapan bu detaylardır. Bu yazardan öneri isteyenlere öncelikli olarak Ustam ve Ben'i òneririm.
Özellikle Elizabeth ve Victorian dönemlerinde cinsiyet rollerini Orlando karakterinin gözünden anlatan çok akıcı bir eser. Yoğun bir anlatıma sahip. Bu nedenle kimilerine boğucu ve anlaşılmaz gelmiş olması doğal. Genel olarak kitapla ilgili her noktayı beğendim. Virginia'nın dört kitabı arasından öncelikle Orlando'yu ve Mrs.Dalloway'i öneririm.
"İnsan ilişkilerine olan güvenimizi tam yitirmişken, rastgele dizilmiş ahırlar ve ağaçlar ya da bir saman balyası ve bir yük arabası, ulaşılamaz olana dair öyle mükemmel bir alamet sunarlar ki bize, tekrar aramaya başlarız onu."
"Çağlar boyunca mutluluğu aradım ama bulamadım; şöhret aradım ama elimden kaçırdım; aşk aradım ama yaşayamadım; hayat -dur bir dakika, ölüm yeğlerim. Pek çok kadın ve erkek tanıdım, hiçbirini anlamadım."
"İnsanlar bu evde mutlu olduklarını sanıyorlar; şuradaki evde de zeki olduklarını; ötekinde ise derin olduklarını. Tüm bunlar bir yanılsama ancak yanılsamaların gerçeklerle çeliştiklerinde çöktükleri gibi kötü bir şöhreti olduğundan, yanılsamaların hüküm sürdüğü bir yerde gerçek mutluluğa, gerçek zekaya ve gerçek derinliğe asla müsade edilmez."
Beyaz Kale'den sonra Orhan Pamuk'tan beğendiğim tek kitaptır bu. Güzel bir senaryosu var. Slice of Life tarzında, hayatın içinden, insanların günlük uğraş ve problemleriyle ilgili yazılmış bir kurgu. Kitap, ana karakterin yaptığı bir yanlışla başlıyor.
Düzeltmek için çabalamak yerine daha da derine batan ve geleceğini, rüzgarlarının kendisini estiği istikamete götürmesine izin veren tutumuyla hayatının bir döngüde sıkışıp kalmasını, yine durgun ve uyumlu bis üslupla anlatmış yazar.
Bu sebeple hem konusunu hem de karakterlerin sunumunu, gelişimini beğendiğim için Orhan Pamuk'tan öncelikle bu kitabı öneriyorum soranlara.
"Ölümün elinin, bizi parçalara ayırmasın diye zaman zaman hayatın kargaşasının üzerinde mi olması gerekir? Yaşamımıza devam edebilmek için ölümü her gün ufak dozlarla almak üzere mi yaratılmışız?"
Iskender Pala hep derin konularda dolu dolu kitaplar yazıyor. Akşam Yıldızı da Göbeklitepe'nin gizemi etrafında dönüyor. Pala'ya göre anaerkil bir toplum yaşıyor tarihin bu ilk yerleşim yerinde.
Bağlılığı, kadının merkezde olduğu bir yaşamın özelliklerini öne çıkaran bir kitaptı. Spoiler vermemek için fazla yorum yapmayacağım çünkü Pala kitaplarında yorumlanacak kısımlar da spoiler için müthiş detaylardır.
Iskender Pala'ya bu kitapla başlamanızı tavsiye ederim.
Jack London'dan 14 kitap okudum. Martin Eden, Demir Ökçe, Deniz Kurdu gibi kitaplar oldukça güzel olsa da benim aklımda hep Yanan Günışığı yer tuttu.
Yanan Günışığı, madenlerde hızlıca zengin olmak için çabalayan bir gençtir. Kitap da bu gencin doğallıktan yavaş yavaş uzaklaşarak hem fiziksel hem de psikolojik değişimini anlatıyor. Aşk, macera ve hırs temalarıyla okuru sıkmadan bitirilebilecek bir kitap.
Stephen King'den toplamda 20 kitap okumuş oluyorum bununla birlikte. Bugüne kadar okuduğum her kitabını çok beğendim. Bunun konusu iyi olsa da karakterler beni çekmedi. Karakterlerde bir gelişim görmedim. Nasıl başladıysa az çok aynı ilerliyor. Bu da kitabı biraz sıkıcı yapıyor bence.
Sonlara doğru daha akıcı hâle geldi. 300 yüz sayfanın özeti 100 sayfada yazılsa ve finali aynı şekilde verilseydi 150 sayfada okunacak harika bir kitap orataya çıkardı. Fakat ne yazık ki 450 sayfa ve içinde anlatılan aksiyon, aile bağları, korku gibi daha iyi yansıtılabilecek konulara olması gerektiği kadar değinilmemiş bence.
Biraz durağan bir kitap olsa da uzaylılara ilgisi olanları belki sıkmayabilir. Beni sarmadı ama yine de tavsiye ederim.
"Bir ara kendi ruhunu bulmak için çöle gittiğini, yalnızlığa çekildiğini, sonunda kendisine ait bir ruh bulunmadığını öğrendiğini söylemişti. Büyük bir ruhun küçük bir parçası olduğunu söylemişti."
"Ve sen, senden daha iyi olan bir şeyi yok etmişsindir... Ve onu yok etmek seni sevindirmez, çünkü sen böylece, kendi içindeki bir şeyi de yok etmişsindir, artık onu koyamazsın."
"Insanlar yetiştirmedikleri şeyleri yiyeceklerdi. Ekmekle aralarında bir ilişki kalmayacaktı. Toprak, demirin altında eziliyor ve demirin altında yavaş yavaş ölüyordu."
"Onların başına garip işler geldi ve bu işlerin bazıları o kadar insafsızca, bazıları da o kadar güzeldi ki, bu yüzden içlerinde inanç, bir daha sönmemek üzere yeni baştan ve ölümsüzlüğe değin alevlenmeye başladı."
"Onların öyle bir yardıma ihtiyaçları var ki, artık bildiğimiz vaazlar falan onların bu ihtiyacını karşılayamaz. Yaşamayan insanlara cennet umudundan nasıl söz edilebilir?"