Yanıma gel, ey yüce ölüm, ruhum eridi mum gibi seni beklerken. Yaklaş ve kır şu hayatın zincirlerini, onları sürüklemekten usandım artık. Ey muhteşem ölüm, gel bana, meleklerin bana söylediklerini insanların diliyle söylediğim için beni bir yabancı gibi gören insanların arasından al beni. Gel bana ve acele et, insanoğlu kendisi gibi paraya doymayan, benden daha zayıf olanları sömürmekten vazgeçmeyen biri olmadığım için beni yüzüstü bıraktı, unutuşun gizli köşelerine sürdü beni. Gel bana, ey tatlı ölüm, gel al beni, hemşerilerimin bana ihtiyacı yok çünkü. Aşk dolu göğsüne bastır beni. Ne bir annenin öpücüğünü tadan ne bir kız kardeşin yanağına dokunan, ne de iç çeken bir kadının dudaklarını öpen şu dudaklarımı öp artık... Çabuk sarıl bana, ey ölüm, sevgilim!..
Yeryüzünde hiçbir güç bizi mescitlerimizde namaz kılmaktan alıkoyamazdı. İşgalcilerin amacı, bizi korkutmak, mescitten uzaklaştırmaktı. Ama damarlarımızdaki kan akmaya devam ettiği sürece mescitlerimizi boşaltmayacaktık.
Asıl iyilik tanımadıklarımıza yaptığımız iyiliktir; halbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz!..
Elbette, hayatımızı derinden etkileyen trajik olaylardan öte ansızın beliren küçük şeyler de vardır. Ve bu küçük şeylerin ardından gelişen büyük inanışlar...