Fransa'nın güneyindeki Albi Sainte Cecile Katedralinde bulunan 15. yüzyıldan bir freskte Mahşer Günü'nden bir sahne tasvir edilmiştir. Çarşaf gibi açılmış bir parşömen tomarının altında geri çağrılmış ruhlar kaderlerine doğru yürürler, hepsi çırılçıplaktır, göğüslerinin üzerinde açık duran birer kitap taşırlar. Dirilmiş okurlar taburunda Hayat Kitabı bölünerek bağımsız ciltler dizisi olarak yeniden dağıtılmıştı, böylece Vahiy'de debelirtildiği gibi ölüler "kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre" yargılanabilirdi. Fikir bugün de kabul görmektedir: kitaplarımız lehimizde ya da aleyhimizde tanıklık edecek, kitaplarımız şimdi ve önceden kim olduğumuzun aynası olacak, kitaplarımız Hayat Kitabı'ndan bize verilen sayfaları kapsayacak. Bizim dediğimiz kitapla da yargılanacağız.
Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık.
Tevazu bitti. İncelik bitti. Hatıra bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti
Saçlarını rüzgarla tarıyordu. Kızın parmakları bütün baharlardan inceydi, yeşildi. Dolunay gökyüzünü bırakmış, gelmiş al yanaklarında terliyorum. Kirpiklerinin her açılıp kapanmasında bin ağaç çiçekleniyor, bin ağaç yaprak döküyordu.