Herkesin göğsünde uyuttuğu bir kitabı vardır. Gözlerini kapatıp kollarına sardığı, sayfaları arasında yol aldığı, bir sevgili gibi içinde sakladığı... Gecenin sessizliğinde kaybolup giderken en sevdiğim tekli koltuğumdan ayaklarımı bir göle bırakır gibi sarkıtmış, geçen yıl maviye boyama kararı aldığım duvara bir dağa yaslanır gibi sırtımı dayamıştım. Sokak lambasının turuncu ışığının odama kattığı sıcaklıkla koltuk örtüme sarınarak kitabımı okuyordum. Şiir, kuyruğunu onu okşamam için sallayıp gözlerimin içine bakıyor, kitaplarıma duyduğum ilgiden daha fazlasını kendi için bekleyip duruyordu. Bir kızım olsaydı eğer ona, kedime koyduğum ismi koymayı ne çok istemiştim. Doğduğunda ninniler söyleyecek, parmaklarımı yanaklarında gezdirirken onu şiirlerle uyutacaktım. “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum, tuttukça güçleniyorum, kalabalık oluyorum”. Kokusunu içime çekerken uyanana kadar onu izleyecektim.
Duyduğum mırıltı sesiyle, bir elimi kitaba ayraç olarak kullanırken diğer elimi Şiir’in gövdesini okşamak için hazırlanmıştım ki kapının zili çaldı. Saat gecenin ikisiydi. Bu saatte gelen kim olabilir diye telaşla ayaklarımı gölden çekip, hızlı adımlarla ışıkları yakmadan kapıya yöneldim. İşaret parmağımı dudaklarıma götürüp, dişlerimi sıkarken Şiir’e sessiz olmasını gözlerimle emrettim. Beni anladığından emindim. Kapı dürbününden gelenin kim olduğunu tek gözümle süzdüm önce. Apartman ışığının sönmesi içimin ürpermesine sebep oldu. Kalbimin çıkardığı ses, karanlığın aklını başından alacak gürültüdeydi. Belli bir süre sessizliği dinledim. Hangisinin sesi daha güçlüydü karar veremiyordum.
Parmak uçlarıma basarak odaya geri döndüm. Odanın ışığını yaktım, etrafa bakındıktan sonra mutfağa geçtim. Masanın üzerinde duran ilaçlarım beni bekliyorlardı. En son gittiğim psikiyatri doktoru ilacımı mutlaka saati saatine içmem için beni tembihlemişti. Kilo aldırdıklarını bahane edip içmek istemesem de bunları içmeye mecbur olduğumu her muayenesinde tekrar ediyordu. Oysa ben renkli ilaçları seviyordum. Renksiz olan her şey sinirime dokunuyordu. Mavi olsaydı aksatmaz, bayıla bayıla içerdim. Üstelik en sevdiğim rengin mavi olduğunu söylemiştim doktoruma. Neden kimse beni anlamıyordu? Bazen bütün renkleri toplayıp gitmek istiyorum bu hayattan.
Hayat keşke hep aynı baksa, elleri aynı koksa saçlara bulaşan rüzgar hep aynı yönden esse . Keşke .... ömrün merdivenlerini çıkarken mecburiyetler iz bırakır aslında ... Gerçek bir hikayeden kaçmış cümleler zamanla kitaba dönüşür bence . Hayırlı olsun ,yolun açık olsun diyelim o halde bizde .bakalım daha neler olacak ;)