Yeni yıla bir kaç gün kala bütün ofis yılbaşına özel süslenmişti. Çekilişler, objeler, el işi tasarımlar her şey hazır görünüyordu. Yılbaşının büyüsü daha şimdiden bizi etkisi altına almaya başlamıştı. Öncesinde tüm çalışanlar için hediyeler konusunda asistanımla uzun bir görüşme yaptık. Kim neyi sever, ihtiyacı olan bir şey var mı? En sevdiği renk nedir? Ve kısa bir tatil, ekstra izin günü gibi çeşitli seçenekler ekledik çelişlere. Sevgili asistanım Nur hanımı eksikleri tamamlaması için organize ettim. Masama oturup onların heyecanını izlemek gerçekten de keyif vericiydi. Biraz sonra daha ben söylemeden kahve tepsisi elinde odaya girdi Mehmet efendi.
- Çok dakiksin Mehmet efendi. - Şirkete adımınızı atar atmaz ocağa koyuyorum cezveyi. Öyle makinede yapmıyorum Deniz hanım. Makinede pişen kahvenin tadı yavan geliyor. Cezvede pişen öyle mi? Bakır cezvede yavaş yavaş kısık ateşle birlikte pişen kahvenin tadı daha güzel, köpüğü daha bol, içilmesi daha keyifli olur. - Harikasın valla. Ellerine sağlık. Var mı benden bir isteğin. - Canınızın sağlığı Deniz hanım... Afiyet olsun. Kolay gelsin size. - Sana da Mehmet efendi... Sana da kolay gelsin.
Fincanımı parmaklarımın arasına sıkıştırıp pencereye yöneldim. Manzarası denize bakan bu odayı büyük uğraşlar sonucu elde etmiştim. Gencecik yaşımdan beri bu markaya hizmet ediyorum. O kadar emeğim var. Kimse elimden ne emeğimi alabilir ne de hakkımı yiyebilir. Buna asla izin vermem. Bu şirketteki herkesin kirli çamaşırlarını biliyorum. Bir konuşursam kimse bırak koltuğunu, bir daha bu şehre adımını atamaz. Yeni yılda seçilecek olan başkan koltuğuna da ben oturmalıyım. Kahvemi yudumlarken koca bir yılı gözden geçirdim bu sayede. Denizin beni içine hapsetmesine bayılıyorum. İnsan için aynı zamanda bir özgürlük ve sonsuzluk duygusu da veriyor. Denizin genişliği ve heybeti, insanı küçük ve önemsiz hissetmekten kurtarıyor. Güçleniyorum karşısında. İyi hissediyorum. Genişliyor ruhum. Dalgalar gibi kabarıyor göğüs kafesim. Toplayıp kumsalı çekiliyor yeniden içine.
Suyumu içip ablamı aradım. Bütün bir hafta sonu biricik kardeşlerini neden aramadıklarının hesabını sormak istedim. Kızmak, sitem etmek istedim. Ama anne gibi “Denizim” diyen sesi bütün bu düşüncelerimin üzerini çizdi. Öyle şefkatli ve merhamet kokuyor ki ablamın sesi, oturup ağlamak istiyorum her görüşme sonrası. Bazı seslerin kokusu içindedir. Her özlediğimde sızlıyor burnumun direği. - Denizim kusura bakma, arayamadım hiç. Peyker'in sınavları vardı. O kadar strese girdi ki, beni de mahvetti bu gerginliği. Ama bu akşam müsaidim, birlikte bir yemek yer miyiz ne dersin? En sevdiğimiz yerde. - Olur ablacım, benim de sana anlatacaklarım var. Birazdan bir fotoğraf atacağım sana. Gelince detayları konuşuruz. - Çok merak ediyorum. Tamam güzelim akşama görüşürüz. - Görüşürüz ablacım. Öpüyorum seni. Fotoğrafın altında bir not: “Bu sabah karşılaştığım manzara.” Kalp kalp kalp
Kavhem deniz kokarken gözlerimin ucunda kısalır gider sonsuzluk. En çok da içimde birikenler benden koparken omuzlarımdaki hafifleme...bir de üstüne misler gibi abla sohbeti.tadından yenmez....acaba akşama ne olacak :)))