eskiden susardım hem de sivri dilime rağmen kavgaların sesine mühür dudaklarına kelepçe olurdum
henüz sıcağı sönmemiş bakışlarda arardım gözleri gülüşünün orta yerine mıhlanır köprülerinden tane tane geçerdim
süzgeçine takıldığım kaçıncı düştü bu kaçıncı sallanışım kaçıncı ipten alınışımdı tek başına
sessizliğin bittiği yerde kopuyordu dikiş tutmayan o bağ
gölgesine bastığım gökyüzü avuçlarıma yatırdığım dalga ve gün/eş hiç olmadığım kadar eminim gücünüzden
rüzgâr kendini bile süpürürken ayaklarından adımlarına karışan renkleri de alır yanına yüzler çıplak ten tuzsuz dolmayan bir saat ibresi vurur zamanın çarkına kıble şaşar gün kaçar
varlığına tavaf edilen maneviyatımın adresi s e v g i