Nasrettin Hoca, geceki olayın etkisinden kurtulamamıştı. Sabah erkenden kalkıp abdestini aldı ve sabah namazını kıldı. Ancak zihin bir kez bulanık oldu mu, ibadet bile insanın iç huzurunu geri getirmeye yetmiyordu. Hoca, geceki gördüğü o karanlık siluetin ne olduğunu anlamak için köyde dolanmaya karar verdi.
Avlunun kapısından çıkıp köy meydanına doğru ilerlerken köyün olağan gürültüsüyle karşılaştı. Herkes sabahın erken saatlerinde işine koyulmuş, tarla yollarından geçip gidiyordu. Mehmet Efendi’yi gören Hoca, yanına yaklaştı.
“Mehmet, bu gece bir gariplik fark ettin mi?” diye sordu. Mehmet kaşlarını çatarak şaşkın bir ifadeyle Hoca’ya baktı.
“Hangi gariplikten bahsediyorsun, Hoca?” dedi. “Gece ayın ışığında her şey gayet normaldi. Sen neden bahsediyorsun ki?”
Hoca, Mehmet’in bu denli sakin olmasına şaşırdı. “Evimin çevresinde bir yaratık gördüm,” diye yanıt verdi. “Gözleri karanlıkta parlayan, hızla kaybolan bir yarattıktı bu. Köydeki insanların bu konuda bir fikri var mı?”
Mehmet’in kaşları daha da çatıldı ve endişeyle etrafını kolaçan etti. “Hoca,” dedi, sesi kısıkça. “Bu köyde her şeyin bir sebebi vardır. Fazla kurcalamanı istemem. Bu insanların huzurunu kaçıracak bir şey yapma.”
Mehmet’in sözleri, Hoca’nın merakını daha da arttırmıştı. Huzuru bozmaktan korksa da gerçeği öğrenmek için araştırma yapması gerektiğini hissediyordu.
Mezarlıkta Gizemli Bir Tünel
O gece, Nasrettin Hoca, yanına bir fener ve asasını alarak mezarlığa doğru yola koyuldu. Köyün mezarlığı, köyden biraz uzakta, bir tepenin üzerindeydi. Gece karanlığında mezar taşları, kıvrılmış birer canavar gibi görünüyordu.
Hoca, mezarlık boyunca yürürken bir tünelin girişine rastladı. Bu tünel, yeni kazılmış gibi duruyordu. Ancak çok eski taşlarla kaplanmıştı ve kapısında tuhaf semboller vardı. Üzerinde eski Arap harfleriyle yazılmış bir metin dikkatini çekti. Yazıda, “Buradan ötesi lanetlidir” yazıyordu.
Hoca, tünelin içine bakarken bir an duraksadı. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Bu tünel neden buradaydı ve neye hizmet ediyordu? Düşüncelerini toparladı ve dua ederek içeri girdi.
Tünelin içi çok karanlıktı. Sadece Hoca’nın elindeki fenerin ışığı, çevreyi görünür hale getiriyordu. Yerler çamurluydu ve havada rutubetli bir koku vardı. Duvarlarda tuhaf semboller kazılmıştı. Hoca, bu sembollerin ne anlama geldiğini çözmekte zorlanıyordu. Ancak birkaç adım ilerledikten sonra bir kapıya rastladı.
Bu kapı, mezarlık tünelinin sonunda büyük ve ağır bir taştan yapılmıştı. Kapının üzerinde kazılı şekiller, şehirde görmüş olduklarından çok daha karmaşık ve korkutucuydu. Kapıya dokunmayı denedi ama bir anda soğuk bir rüzgar esti ve Hoca geri irkildi.
“Bu kapı kesinlikle normal değil,” diye mırıldandı. “Burada korkutucu bir şeyler dönüyor ama ne olduğunu anlamam için daha fazla bilgiye ihtiyacım var.”
Hoca, tünelden çıkıp evine döndüğünde zihni sorularla doluydu. Bu tünelin mezarlığın altında olması, üzerindeki yazıtlar ve içindeki semboller bir tesadüf olamazdı. Ancak köy halkının neden bu konuda bu kadar ketum olduğunu anlamakta zorlanıyordu.
Ertesi sabah, Hoca köy meydanında birkaç yaşlıyla konuşmaya karar verdi. Köydeki yaşlılar, geçmişe dair en çok bilgiye sahip olan kişilerdi. Özellikle Derviş Hüseyin, köyün tarihine dair derin bir bilgi birikimine sahipti. Onunla konuşmak üzere yanına gitti.
Derviş Hüseyin, meydandaki kahvenin önünde oturmuş, elinde tespihi ile sessizce dua ediyordu. Hoca yanına yaklaşıp selam verdi. Hüseyin, Hoca’nın yaklaşmasını bekliyormuş gibi gözlerini aralayıp gülümsedi.
"Hoca Efendi, hayırdır? Bu sabah seni biraz endişeli görüyorum," dedi.
Hoca bir an duraksadı, sonra gece yaşadıklarını anlatmaya başladı. Mezarlıktaki tüneli, kapının üzerindeki yazıyı ve içeride hissettiği o garip huzursuzluğu detaylarıyla aktardı. Hüseyin, Hoca’yı dinlerken yüzündeki ifade giderek ciddileşti.
"Hoca Efendi," dedi Hüseyin. "O tüneli bulman ilginç. Ancak sana tavsiyem, fazla derine inme. Köyün geçmişi karanlık sırlarla dolu. Bizler bu sırların üstünü örterek yaşarız. Kimse huzurumuzu bozmak istemez."
"Ama bu sırlar ne?" diye sordu Hoca. "Köyde bu kadar gariplik varken, neden kimse bir açıklama yapmıyor? Mezarlığın altındaki o kapının ardında ne var?"
Hüseyin derin bir nefes aldı ve Hoca’nın gözlerinin içine baktı. "O kapı, köyün lanetini mühürleyen kapıdır. Orası açılırsa, köydeki denge bozulur. Yıllar önce, dedelerimizin zamanında köyümüzün üzerine bir lanet geldi. Bu lanet, mezarlığın altındaki o geçitle başladı. İnsanlar o zamanlar neler olduğunu tam olarak bilmezler, ama lanet köyün kanına işlemiştir."
Hoca, bu açıklama karşısında irkildi. "Peki, bu laneti kim ya da ne getirdi?"
Hüseyin, kafasını iki yana salladı. "Bu sorunun cevabını bilen kimse kalmadı, Hoca. Ama bilinen bir şey var: O kapının ardına geçen kimse geri dönmedi. Orası karanlık bir dünyanın kapısıdır."
Köylülerin Endişesi
Hoca, Hüseyin’le konuşmasının ardından daha fazla bilgi toplamaya karar verdi. Ancak köylülerin bu konuda konuşmaktan kaçındıklarını fark etti. Herkes, Hoca’nın sorularına kaçamak cevaplar veriyor ya da konuyu değiştiriyordu. Bu sessizlik, Hoca’yı daha da şüphelendirdi.
Akşam vakti köyde yürüyüş yaparken bir grup genç dikkatini çekti. Gençler, köyün dışındaki bir ağacın altında toplanmış, kısık sesle konuşuyorlardı. Hoca, yanlarına gidip ne yaptıklarını sordu. Gençlerden biri, biraz tedirgin bir şekilde cevap verdi:
"Hoca, mezarlığın oradaki tüneli bulmuşsun. Orası hiç kimsenin gitmemesi gereken bir yer. Biz de zaman zaman orada garip sesler duyuyoruz. Ancak hiç kimse cesaret edip içeri girmedi."
"Peki, ne tür sesler bunlar?" diye sordu Hoca.
"Fısıldamalar, hırıltılar, bazen de sanki birileri ağlıyor gibi geliyor," dedi bir başka genç. "Ama köyde kimse bunu açıkça konuşmaz. Dedelerimizden beri o tünel hep korkuyla anılır."
Hoca, gençlerin anlattıklarını dinlerken, olayların boyutunun düşündüğünden daha ciddi olduğunu fark etti. Mezarlık tünelinin, köyde nesiller boyu korkuya sebep olan bir yer olduğu açıktı. Ancak Hoca, sırf korkulara boyun eğerek bu işi yarım bırakamazdı. Bir plan yapmalıydı.
Karısının Tepkisi
Gece evine döndüğünde, Hoca olan biteni karısına anlattı. Karısı Hatun, başından beri Hoca’nın gece vakti mezarlığa gitmesine karşı çıkmıştı. Hoca’nın anlattıklarını duyduktan sonra endişesi daha da arttı.
"Efendi, o tünele bir daha gitme," dedi. "Bu köyde yaşamak istiyorsak, köyün kurallarına uymalıyız. Dedelerimizden beri bu köyde bazı sırlar saklıdır. Ama biz onların peşine düşmeyiz."
Hoca, karısının bu kadar kesin konuşmasına şaşırdı. "Ama bu sırlar, köydeki huzursuzluğun kaynağı olabilir," dedi. "Bu işi çözmeden duramam. Köyün geleceği için bu laneti çözmeliyim."
Hatun, derin bir iç çekti ve sessizleşti. Ancak Hoca, karısının yüzündeki ifadeden bir şeyler sakladığını anlamıştı. Belki de Hatun, köyün sırrıyla ilgili daha fazla bilgiye sahipti ama bunu paylaşmak istemiyordu.
Hoca, gecenin ilerleyen saatlerinde tekrar mezarlığa gitmeye karar verdi. Bu kez yanında daha güçlü bir fener ve bazı eski dini metinlerden aldığı dualarla hazırlanmış kağıtlar vardı. Tünelin içindeki o kapıyı açmak için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıydı.