Yanlış mı anlamıştı her şeyi, yoksa doğru muydu hissettikleri?
Peki ya neden böyle olmuştu? Beklediği bu muydu, yoksa en başından beri biliyor muydu kaderin oyununu?
Kader miydi ki bu, neden böyleydi ki kaderi?
"Neden ben?" diye haykırdı yaratıcısına. "Neden ben?"
Eğer böyle olacaktıysa, neden yaşanmıştı tüm bu olanlar? Yaratıcının bir oyunu muydu bu, yoksa O da mı bilmiyordu cevabı?
Ne zordur bilir misin? Duygularını dile getirebilmek, mantığın güvenli sularını terk ederek duyguların bilinmez derinliklerine dalmak.
Belki yapmamalıydı, belki de bu kadar cesur olmamalıydı. Ama neden yaptı o halde? Cesaret bu muydu?
Bu değişimi sevdi mi yoksa ihtiyacı mı vardı? Bundan sonra nasıl devam edecekti ki bu yolda?
Eğer her şey dilediği gibi olsaydı, hayat ne kadar kolay olurdu, değil mi?
Ama ya daha zor olsaydı? İşte o ihtimal hep hayallerinde kaldı, çünkü yaşamadı, göremedi, öğrenemedi.
Her şey, başlamadan bitmişti sanki. Kaybolmuştu. Kendisini, aklını yitirmişti o anda.
İlk kez bu kadar uzaklaşmıştı mantıktan. İlk kez bu kadar yakınlaşmıştı duygularına. Ama neden şimdi? Neden o?
Kendisini mi bulmuştu onda, yoksa onda mı bulmuştu kendisini?
Oysa yalnızca o susturabiliyordu zihnindeki gürültüyü. Yalnızca o konuşturabiliyordu sessiz kalan duygularını.
Yalnızca o, süsleyebiliyordu hayallerini.
Ama bilmediği bir şey vardı…
O an, kalbinin kırıldığı o an, anladı:
Hayallerinde yer alan biri vardı, ama o değildi.
Yine de ilk kez bu kadar istemişti bir şeyi. İlk kez ellerini göğe açıp yaratıcıya yalvardı.
"Ah, Yaratıcı! Neden böyle oldu?" dedi.
Ellerini kapayıp haykırmak istedi gökyüzüne: "Bunu mu istedin benden? Bu muydu dileğin?"
Belki dönmeliydi mantığa, terk etmeliydi kalbinin çağrılarını. Ama nasıl yapacaktı bunu?
Nasıl başaracaktı bundan sonra?
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar