Yekta Kopan' ı bu kitapla keşfetmiştim. Ve en sevdiğim yazar oldu kendisi. Bir yazardan öte bir abi gibi o anlatıyor ben dinliyorum sohbet eder gibi okuyorum kitaplarını
Aldatıldığını düşünen bir adamın, utancından dolayı kimliğini gizleyerek 'başkasının karısı' olan bir hanımefendiyi takip etmesiyle geçiyor tüm kitap.
Kadın belki aldatıyor ya da aldatmıyor. Bu esas konu olsa da kitap boyunca insanların birbirlerini aldatıp ahlaksızlıkla suçlamalarının aslında altı boş bir itham olduğunu anlıyorsunuz. Sanki çok basit bir hata yapılmış gibi kimse tepki vermiyor. Sadece lafta suçlamalar yapılıyor. Suçlayan insanlar da bu ahlaksızlığın parçası olmasına rağmen hiç alınmıyorlar, kötü hissetmiyorlar. Öyle tuhaf bir toplum oluşmuş.
"İnsan Tanrı'ya doğru, ona sorduğu sorular aracılığıyla yükselir," diye tekrar etmeyi seviyordu. "İşte gerçek diyalog. İnsan sorar ve Tanrı cevaplar. Fakat cevaplarını anlamayız. Anlayamayız. Çünkü onlar ruhun derinliklerinden gelir ve ölüme kadar orada kalırlar. Gerçek cevapları, Eliezer, onları yalnızca kendinde bulacaksın."
Fakat gözleri beni görmüyordu. Bunu anlayabiliyordum. Onun rüyasına dahil değildim. Ben ve o kız, gözle görülmeyen bir sınırla ayrılmış iki farklı dünyadaydık.
Yoksulluğun ve alkolün insanlara neler yaptırabileceğini anlatan gerçekçi ve sade bir kitap. Zaten Emile Zola, kitaplarında daha çok aile içi ve toplumsal sorunlardan bahseder.
Bu sorunlar ne kadar değişirse değişsin kaynakları hep yoksulluk ve yozlaşmadır. Kitabı okuduğunuzda birçok olay belki size tanıdık gelebilir çünkü kitapta her ne kadar Fransız insanları anlatılıyor olsa da olay bir ulustan ve coğrafyadan ibaret değildir.
Bu kitabında da bir kadının toplumdan ve yoksulluktan dolayı çöküşünü doğru sürüklendiği anlatılmış.