İsmail Hırsızoğlu, 1960 yılında bir hırsızın oğlu olarak dünyaya geldi. Babası, hırsızlık suçundan hapse girmişti ve İsmail, 18 yaşına geldiğinde ailesinin mirasını devralarak babasının kurduğu küçük çetenin başına geçti. Kısa sürede, hırsızlık işinde ustalaşarak kendini kırmızı bültenle aranan bir suçlu haline getirdi. Güvenlik güçleri onu yakaladığında, içerideki tanıdıkları ve serveti sayesinde kısa sürede özgürlüğüne kavuştu.
İsmail, hırsızlık işini büyütmeye karar verdi. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığına yöneldi, dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik yaparak kazancını artırdı. Artık o kadar zengindi ki, gayrimenkul alım satımı onun için sıradan bir iş haline gelmişti. Kimliğini sürekli değiştirerek polislerden kaçmayı başardı; hayatı bir oyun gibiydi, her an eğleniyor, lüks içinde yaşıyordu.
Ancak 60'larının sonuna yaklaşırken, İsmail içsel bir çatışma yaşamaya başladı. Yüzlerce kişiyi dolandırmış, uyuşturucu ticareti yapmış ve birçok ev soymuştu. Bu suçların ağırlığı, vicdanında derin yaralar açmaya başladı. Bir gün, pişmanlıkla dolup taşarak, polise gidip teslim olmayı düşündü. O kadar varlıklı ve güçlüydü ki, bu kararı alması zor görünüyordu. Ama içindeki ses, onu doğru olanı yapmaya zorluyordu.
İsmail, sonunda polise teslim oldu. Ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmasına rağmen, sadece bir ay yattıktan sonra "hiçbir suçu yok" diyerek serbest bırakıldı. Bu durum, onun için bir dönüm noktasıydı. Ancak, suç dünyasından uzaklaşmak kolay olmadı. Birkaç yıl içinde, yaptığı tüm kaçakçılıklar ve dolandırıcılıklar onu derin bir pişmanlık içine sürükledi.
İsmail, geçmişinin ağırlığıyla başa çıkamayacağını düşündü. Hayatına son vermek, onun için bir çıkış yolu gibi görünüyordu. Bir akşam, karanlık düşünceler içinde kaybolmuş bir şekilde intihar etmeye karar verdi. İsmail Hırsızoğlu’nun hikayesi burada sona erdi; bir hırsızın pişmanlıkla dolu hayatı, sonunda kendi elleriyle son buldu.