Mehmet, Zeynep’in anısını yaşatmak için her gün hastaneye gittiği o yerin önünde duruyordu. Zeynep’in gülümsemesi, hastane duvarlarının soğuk yüzünde bile sıcak bir hatıra gibi parlıyordu. O günlerde, İstanbul’un sokakları ona daha karanlık, daha sessiz geliyordu. Zeynep’in neşesi, artık sadece bir yankıydı; ama Mehmet, onu unutmak istemiyordu.
Bir sabah, Zeynep’in en sevdiği kafeye gitti. İçeri girdiğinde, Zeynep’in sipariş ettiği çaydanlığın hala masada durduğunu gördü. O an, zamanın durduğunu hissetti. Zeynep’in kahkahaları, kafede yankılanan bir müzik gibi kulaklarında çınlıyordu. Masanın üzerindeki çiçekler, Zeynep’in sevdiği renklerdeydi; ama artık solmuşlardı. Mehmet, çiçekleri alıp dışarı çıktı. Onları, Zeynep’in en sevdiği parka götürmeye karar verdi.
Parkta, Zeynep’in en sevdiği ağaçların altında durdu. Gözleri doldu, içindeki acı bir kez daha kabardı. Zeynep’in gülümsemesi, ağaçların yapraklarında dans ediyormuş gibi görünüyordu. Mehmet, çiçekleri yere bıraktı ve Zeynep’e seslendi. “Beni duyuyor musun, Zeynep? Buradayım, seni özlüyorum.”
O an, rüzgar hafifçe esti ve ağaçların yaprakları hışırdadı. Mehmet, bunun Zeynep’in ona bir mesajı olduğunu düşündü. İçindeki boşluk, bir nebze olsun hafifledi. Zeynep’in ruhunun hala etrafında dolaştığını hissetti. O günden sonra, her hafta Zeynep’in anısına çiçekler getirmeye karar verdi.
Zaman geçtikçe, Mehmet’in kalbindeki acı, bir yara gibi kabuk bağlamaya başladı. Zeynep’in anısını yaşatmak için yazdığı şiirler, onun için bir teselli kaynağı oldu. Her kelime, Zeynep’in ruhunu canlandırıyor, aşklarının derin izlerini yeniden açıyordu.
Bir gün, parkta otururken, yanına bir kadın oturdu. Gözleri, Zeynep’in gözlerine benziyordu. Mehmet, bir an için kalbi hızlandı. Kadın, ona gülümsedi ve “Burada yalnız mısın?” diye sordu. Mehmet, Zeynep’in anısını paylaşmanın bir yolunu arıyordu. “Hayır, aslında yalnız değilim. Burada, kaybettiğim birini anıyorum,” dedi. Kadın, merakla dinledi.
Mehmet, Zeynep’in hikayesini anlattı. Kadın, gözleri dolarak dinledi. “Aşk, bazen acı verir ama bazen de güzellikler bırakır geride,” dedi. “Onun hatırası, seni asla yalnız bırakmayacak.”
Bu konuşma, Mehmet’in içindeki karanlığı biraz daha aydınlattı. Zeynep’in anısı, artık sadece bir acı değil, aynı zamanda bir güç kaynağı haline gelmişti. Zamanla, Zeynep’in hatırasını yaşatmanın yanı sıra, hayata yeniden tutunmanın yollarını aramaya başladı.
Mehmet, Zeynep’in anısına yazdığı şiirleri, bir gün bir kitap haline getirmeye karar verdi. “Aşkın Külleri” adını vereceği bu kitap, hem Zeynep’in ruhunu yaşatacak hem de başkalarına umut verecekti.
İstanbul’un sokaklarında, Zeynep’in hatırası her zaman onunla olacaktı. Aşk, bazen bir ateşken, bazen de bir küle dönüşse de, Mehmet artık biliyordu ki, gerçek aşk asla yok olmaz; sadece dönüşür. Ve Zeynep, kalbinde bir parıltı olarak yaşamaya devam edecekti.Mehmet, Zeynep’in anısını yaşatmanın verdiği güçle, hayata yeniden tutunmaya çalışıyordu. Her hafta parkta çiçekler bırakıyor, yazdığı şiirlerle Zeynep’in ruhunu canlandırıyordu. Ancak, bir sabah, kafasında Zeynep’in gülümsemesiyle dolu bir gün geçirecekken, hayatının en beklenmedik anlarından biriyle karşılaşacaktı.
O gün, parkta oturmuş, Zeynep’in en sevdiği çiçeklerden bir demet hazırlıyordu. Gözleri, ağaçların yapraklarında dans eden rüzgarın etkisiyle kaybolmuştu. O an, içindeki acı ve özlem, Zeynep’in hatırasıyla birleşerek bir tür huzur vermişti. Ancak, bu huzur, bir anda bozuldu.
Arkadan gelen bir araba, Mehmet’in yanından hızla geçti. Mehmet, o an Zeynep’in gülümsemesini düşünürken, bir gürültü duydu. Dönüp baktığında, arabanın fren sesinin ardından bir çığlık duydu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Araba, parkın kenarındaki ağaçlara doğru kayarak durdu. İçinde bir şeylerin yanlış gittiğini hissetti.
Hızla kalktı ve arabanın yanına koştu. İçerideki sürücü, panik içinde direksiyonun başında oturuyordu. Mehmet, bir an için Zeynep’in gözlerini gördüğünü sandı. O an, hayatının ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha anladı. Sürücü, korkmuş bir şekilde dışarı fırladı ve Mehmet’e doğru koştu. “Özür dilerim! Kontrolümü kaybettim!” dedi.
Mehmet, bu durumu anlamaya çalışırken, arabanın önünde yatan bir şey fark etti. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Arabanın çarptığı, parkta oynayan bir çocuktu. Çocuğun annesi, feryat ederek yanına koştu. Mehmet, o an Zeynep’in hatırasının bile bu acı karşısında nasıl sönmeye başladığını hissetti. İçindeki ateş, bir anda korku ve çaresizlikle dolmuştu.
Hızla çocuğun yanına gitti. Küçük çocuk, baygın bir halde yatıyordu. Mehmet, kalbinde bir şeylerin kırıldığını hissetti. O an, Zeynep’in gülümsemesi yerine, hayatın ne kadar acımasız olabileceğini düşündü. Çocuğun annesi, çaresizce yardım çağırıyordu. Mehmet, hemen cep telefonunu çıkararak acil servisi aradı.
“Lütfen, hızlı olun! Bir çocuk yaralı!” dedi. Telefonun diğer ucundaki ses, sakin olmaya çalışarak yardımın yolda olduğunu söyledi. Mehmet, çocuğun nabzını kontrol etmeye çalıştı; ama kalbi, Zeynep’in anısıyla doluyken, bu acı gerçek karşısında sanki donmuştu.
Bir süre sonra, ambulans sirenleri duyuldu. Mehmet, çocuğun annesine destek olmaya çalıştı. “Her şey yoluna girecek, lütfen sakin olun,” dedi. Ama kendi içindeki korku, bu sözleri söylemesini zorlaştırıyordu. Zeynep’in anısı, bu anın ağırlığı altında eziliyordu.
Ambulans geldiğinde, sağlık ekipleri hemen çocuğa müdahale etmeye başladı. Mehmet, Zeynep’in anısının bu kadar acı bir olayla nasıl kesiştiğini düşündü. O an, hayatın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladı. Zeynep’in gülümsemesi, artık sadece bir hatıra değil, aynı zamanda bir güç kaynağıydı.
Çocuk, ambulansa taşınırken, Mehmet’in gözleri doldu. Zeynep’in ruhunun hala etrafında dolaştığını hissetti. “Beni bırakma, Zeynep,” diye fısıldadı. “Seni özlüyorum ama hayat devam ediyor.”
O günden sonra, Mehmet’in kalbinde Zeynep’in anısı, yalnızca bir acı değil, aynı zamanda bir umut kaynağı haline geldi. Zeynep’in gülümsemesi, artık sadece kendi hayatında değil, başkalarının hayatında da bir parıltı olabilecekti.
Mehmet, Zeynep’in anısını yaşatmaya devam ederken, hayatın ne kadar kıymetli olduğunu unutmamak için her gün bir şeyler yazmaya karar verdi. “Aşkın Külleri” kitabı, artık sadece Zeynep’in hatırası değil, aynı zamanda hayatın ne kadar değerli olduğunu anlatan bir hikaye olacaktı.
İstanbul’un sokaklarında, Zeynep’in hatırası her zaman onunla olacaktı. Aşk, bazen bir ateşken, bazen de bir küle dönüşse de, Mehmet artık biliyordu ki, gerçek aşk asla yok olmaz; sadece dönüşür. Ve Zeynep, kalbinde bir parıltı olarak yaşamaya devam edecekti bir sabah bir deprem her evi yıktı yıktı yıktı Mehmet enkaz altında yaşam savaşını kaybetti onun hikayesi bu dünyada bitti