Başım önde "Doğrudur bozkırın kadını" diyeceğim ona.
Kendi içimde yeşillenmesini istediğim bu düşün, başka uykularda peyda olacağını bilmenin acısıyla; bir Söğüt akşamı, soğuktan üşümüş ellerimi kendi kanımda gezdireceğim. Babamı düşüneceğim o an, babamın da babasını... Silsileler halinde.
Yakup Peygambere varan o hüzünlü, o kederli halkımı düşüneceğim. Bambaşka bir halk, sağlıklı bebekler yetiştirirken içinde; atalarımın sakat doğmuş, cılız çocuklar gibi duran acıklı yazgılarını düşüneceğim. Mısır`dan kaçan Musa`yı ve o kadim zamanlarda cennetin anahtarlarını elinde tutarken birdenbire ihanete ve lanete bürünen, gözden düşen iblisi düşüneceğim.
Söğüte deli gibi kar yağarken, ben halkıma rahmet ve esenlik ve toprak vaat eden Musa`nın aksine ihaneti seçeceğim.
Bizim uykularımız basılmıştı en çok o gece vakitleri ve en çok bizim, salyalar ve sümükler içinde yapış yapış duran, gözünü tek bir yeryüzü sabahına bile açmayan oğlan çocuklarımız öldürülmüştü. "Serinlik, susuzluktan kırılan Kayı`nın hakkıysa; zafer de, atalarına çoğalmak asırlar boyunca yasaklanan bana vaat edilmiştir." diyorum. Kayı`nın kadını bana bakıyor,başımı iyice eğiyorum. Gülümsüyorum.