Neden belgesel izleriz? Gerçekleri görmek, geçmiş ile gelecek arasında bağ kurmak, bilgi dağarcığını arttırmak, uyanmak, farkına varmak için belgesel izleriz. Belgeseli her izlediğimizde farklı dünyalara doğru bir yolculuğa çıkarız. O yolculuğun sonunda tecrübelerimiz artar; daha bilinçli bir birey olarak hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz. Aslında izlediğimiz filmdir; fakat belgesel film izlerken "deus ex machina", "katarsis", "özdeşleşme", "climax", "mimesis", "serim", "düğüm", "çözüm" gibi kavramlardan uzaktayızdır. Zaten belgeselin de amacı bu değil midir? Klasik anlatı sinemasını hatırlatan unsurlardan uzak durmak… İşte elinizde bulunan kitap da sizi belgesel dünyasına doğru farklı bir yolculuğa çıkarıyor. 15. yüzyılda matbaanın icadıyla başlayan yolculuk, 20. yüzyılın başlarında insanın belgesel sinemayla tanışmasıyla devam eder. Belgesel sinema; Flaherty, Grierson, Cavalcanti, Ruttmann, Sheeler, Ivens, Vertov gibi yönetmenlerin başını çektiği şehir senfonileri ile ilk örneklerini verir. Bilinen anlatı kalıplarının dışında filmler çeken bu yönetmenlerden Dziga Vertov’un filmlerinde diyalog, öyküleme, olay örgüsü, oyuncu, klasik senaryo yoktur. İşte Vertov’la başlayan senaryosuz, klasik anlatıya taban tabana zıt belgesel sinema anlayışının iz sürümü bizi 2010’lu yıllarda yönetmen Ron Fricke’in belgesellerine kadar getiriyor. Bu kitapla şehir senfonilerinin dünya senfonilerine nasıl dönüştüğüne tanıklık edeceksiniz.