Bir Türk felsefesi yoktur, fakat bir edebiyatı vardır ve bu edebiyat duygular, hayaller ve semboller vasıtasıyle Türk milletinin hayat karşısında aldığı tavrı, yani Türk’ün insan, kainat, toplum, din hakkındaki görüşlerini canlı bir şekilde ifade eder.
Felsefe, doğuda ve batıda efsanelerin, dinlerin ve edebi eserlerin yorumundan doğmuştur. Eğer, bir Türk felsefesi yaratılacaksa bunun kaynağı, hiç şüphesiz Türk edebiyatı olacaktır.
Türkler, edebi eserler vücuda getirmişler ve severek okumuşlardır ama onların derin manaları üzerinde düşünmemişlerdir. Türkiye’de en basit şekli ile edebiyat tenkidi Tanzimat’tan sonra başlar. Bunların büyük bir kısmı sövme övme veya basit dil ve tarih yanlışlıklarının tesbitinden ibarettir.
Edebi eserlerin ilmi olarak incelenmesi Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü ile başlar. Köprülü, Türk edebiyatı ile Türk tarihi arasında bağlantılar kurar, Nurullah Ataç derine inmeyen izlenimci bir tenkitçidir. Kendisi de bir sanatkar olan Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) Türk edebiyatına yaratıcı bir gözle bakar. Onun başkalarına üstün olan tarafı, tarih ile beraber sosyoloji, psikoloji ve felsefe kültürüne de sahip oluşudur. O Türk edebiyatını zengin bir kültüre dayanan bir bakışla inceler. Bunu ona ait XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ile Zeynep Kerman’ın toplayarak bir araya getirdiği Edebiyat Üzerine Makaleler’de açık olarak görürüz.
Bu makaleler Türk edebiyatı üzerinde yeni yorumlar yapmak isteyenlerin mutlaka okumaları gereken kaynaklardır. Bilhassa üniversite öğrencileri ile serbest düşünceli aydınlar, onlarda ciddi olarak tartışabilecekleri pek çok yeni görüşler bulacaklardır.