İnsan içinde birikenleri, gönlünden geçenleri dökecek birini bulamaz kimi zaman. Bazen sert kabuklarında şefkati taşıyan bir ağaç, öylece akıp ruhunu temizleyen bir ırmak ya da taze başlangıçları müjdeleyen bir yoldur onu dinleyen. Ya da köyünün toprağıdır sadece…
Savaşın köyün eli silah tutan tüm erkeklerini çekip almasıyla geride kalanların sorumluluğunu üstlenen Tolgonay da içini toprağa, Toprak Ana’ya döker. O dertlerini toprağa fısıldadıkça savaşın neden olduğu yıkıma, yarım bıraktığı hayallere, cephede tükenen gençlik günlerine, geride kalmanın taşıması güç yüküne tanık oluruz.
Toprak Ana, savaşların ve devrimlerin ortasında oradan oraya savrulan, yaralanan ve altüst olan sıradan insanın, toprakla yoğrulmuş bir halkın hikâyesi.
Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.