Ünlü Fransız yazarı Emile Zola adını 1867’de yayınladığı "Therese Raquin" ile duyurmuştur. 1898’de yayınladığı Dreyfus olayına ilişkin kitabından dolayı bir yıl hapse mahkum edilmiştir. Hastalıklı kuzeniyle evlenmek zorunda kalan, yaşamının renksiz ve tekdüze akışına boyun eğmişken acımasızca bir tutkuya kapılarak gözü kapalı atıldığı serüvenin acı sonuçlarına da katlanan bir kadını, Therese Raquin’in öyküsü bu. Şöyle der Zola bu romanı için: "Ben Therese ile Laurent’da tutkuların gizli işleyişini, içgüdünün itişlerini, bir sinir krizi sonunda meydana çıkan zihin bozukluklarını adım adım kovalamaya çalıştım... Amacım her şeyden önce bilimseldi... Ayrı mizaçta iki insan arasında olabilecek garip bir birleşmeyi anlatmaya çabaladım. Roman dikkatle okununca görülecektir ki, her bölüm, meraklı bir fizyoloji olayının incelenişidir..."
Bütün hırsını, motivasyonunu kaybetmiş ve yaşadığı ölüm sessizliğindeki hayatını kabul etmiş Thérése Raquin'in hayatının değişmesini konu alıyor kitap.
Ailesi öldükten sonra akrabalarına emanet edilen ve burada kuzeniyle büyüyen Thérése, tüm karakterini bastırıyor ve silik bir kişiliğe bürünüyor. Ancak kuzeniyle evliliğinden sonra, kuzeninin arkadaşı Laurent ile tanışıyor. Bu da kadının aslında tutkulu ve canlı mizacını ortaya çıkarıyor.
Olayların gidişatı ise çok dramatik geldi bana. Sonuna kadar her yerde ve zamanda görebileceğimiz aile faciaları diye düşünüyordum ama finali Shakespeare'a bağladı sanki. Fazla tiyatro materyali, gösteri amaçlı abartılan tepkilere yer verilmiş.
Gerçi beğenmedim diyemeyeceğim. Emile Zola'nın bu tür bir kitap yazacağını düşünmezdim. Önceki kitaplarıyla bağlantı kurmaya çalışıyorum da yalnızca aile içi şiddeti ve sorunları yarı umursamazlıkla ele alış şekli oldukça benziyor.
"Rutubetli bir karanlık, ezici, kasvetli bir sessizlik içinde yaşayan Thérése, hayatın, gözlerinin önünden akıp gidişine umarsızca bakıyordu. Her akşam, soğuk bir yataktan, her sabah bomboş bir günden başka bir şey getirmiyordu bu hayat ona."