Afyonkarahisarlı Bekir Sıdkı Sencer (v. 1963), eski devir terbiyesi ile yetişmiş kıymetli bir âlim ve muallim; kibir ve riyâdan berî bir ârif, şöhretten uzak bir derviş, tevâzu sâhibi bir mü’mindir. O aynı zamanda bu topraklarda asırlarca hüküm sürmüş dîvan şiiri geleneğinin son temsilcisidir; son hâfız-ı kütüblerdendir, kitap ve kütüphâne ile resmî meşgûliyetini yıllarca imâmet ve hitâbetle birlikte yürüten erbâb-ı kemâlin son numûnesidir. Onun bir başka meziyeti şiirleri ve Tevârîh-i Vefeyât defteri ile yaşadığı döneme şâhitlik etmesidir.
Anadolu’da şehirlerin merkezinde câmi bulunur. Bunlar çoğu şehirde ya *Ulu Câmi/ Câmi-i Kebîr* ya *Merkez Câmii* olarak adlandırılır yahut o şehrin hâmisinin adını taşır. Şehir bu câmiler etrafında halka halka büyür, mahalleler yönünü buraya çevirerek saf tutar, genişler; çarşılar bu câmilerin gölgesinde hayat bulur; insanlar buraların rûhâniyetine sığınarak ıztıraplarını dindirir, sükûna erer; güneş önce bu mâbedlerin kubbesini ışıtır, ay bu câmilerin minârelerine kandîl olur. Bu şehirlerde sokakların bir ucu dâima câmiye çıkar. Bu tarz câmilerin en mühim husûsiyeti imâret vasfı taşımaları; yani bünyelerindeki medrese, kütüphâne, aşhâne, misâfirhâne, şifâhâne, türbe vesâir yapılarla şehri ma’mûr kılmalarıdır. İşte Bekir Sıdkı Efendi’nin ömrü Afyon’da İmâret Câmii olarak anılan merkez câmii Gedik Ahmed Paşa’da imâm-hatîblik ve geçmişi itibâriyle bu câmiye âit olan kütüphânede memurluk yapmakla geçmiştir. O, bir yandan şehrin etrafında çevrelendiği bu mâbede, dolayısıyla şehre hizmet etmiş, öte yandan bu mâbedin kudsî havası sâyesinde âdetâ şehir gibi ma’mûr ve mesrûr olmuştur. Bu kitap, Hacı Bayram Velî’nin ifâdeleriyle *iki cihân arasında* yaratılan ve *taş u toprak arasında* yapılan bir şehrin, -Bekir Sıdkı Efendi’nin- hayatına ve eserlerine yaşadığı muhîti merkeze alarak ayna tutmaktadır.