Türk Edebiyatında modern anlamda kısa öykünün de kurucusu sayılan Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt adlı romanında Tanzimat döneminde Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilip satılan bir kızın yaşamını anlatır. İlk satıldığı evin hanımı tarafından Dilber adı verilen kız, hor görüldüğü, ezildiği için o evden kaçar; ancak yeniden eski sahiplerine verilir; yaşamı boyunca birkaç kez esir olarak satılır. Farklı evlerde farklı yaşam biçimleri içinde Dilber’in başından geçenlerin işlendiği Sergüzeşt, Tanzimat edebiyatının romantizminden gerçekçiliğe yöneldiği dönemde yazılmıştır. Bu nedenle her iki akıma has dil ve biçem özelliklerini yansıtır.
"İlk dönem romanlarımız içinde kurgusu ve anlatımıyla bir aşama kabul edilen romanlardan biri de Sergüzeşt`tir. Türk romanında metin üzerinden çözümleyici eleştiri anlayışının ilk örneğini veren Mizancı Murad, yayımlanır yayımlanmaz Sergüzeşt için kaleme aldığı değerlendirme yazısında, romanın en çarpıcı yönünün yapı bütünlüğü olduğunu söyler. Devrin hastalığı olan konu dışına çıkmak zaafı yoktur burada. Daha da önemlisi, yazarın romanı kendisini yansıtan bir ayna olarak değil, bir mimar/mühendisin inşa ettiği bina gibi kurmuş olmasıdır. Yazarı metnin dışında tutmak isteyen bu anlayış Türk romanı için önemli bir adımdır."