Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı Şeker Portakalı, “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü”dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler.
Yazarının "on iki günde yazdım, yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğimde taşıdım" dediği bu kitap beş yaşındaki küçük Zeze'nin kocaman yüreğini ve hayattaki tüm olumsuzluklara rağmen sevginin insan hayatında iyileştirici etkisini konu alıyor.
Minguinho adını verdiği bir şeker portakalı ağacı onun en iyi sırdaşıdır. Bir gün ayağı yaralı halde okula giderken Portekizli Portuga dayanamayıp eczaneye götürür Zeze'yi. Kendine sevgi dolu bir kalp ve hayali bir baba bularak hayatı anlamaya çalışır Zeze. Portuga onun en iyi arkadaşı, babası, sırdaşı olur zamanla. Yine çocuk kalbinde bir sürü hayal kırıklıkları, acılar, özlemler vardır.
Kitabın sonu hüzünlü bitiyor olsa da herkesin içinde kendini bulacağı bir çok bölüm olduğunu söyleyebilirim. Zeze deyince aklıma gelen koca bir yürek ve masum gözyaşı damlaları bana göre..