Arkadaşlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uşaklarla gitmedim. Ne yeni süslü elbiselerim, ne su geçirmez protinim , ne sıcak pantolon vardı. Daima diz kapaklarım yamalı, daima dirseklerim biraz dışarı fırlamış gezdim. Hiç kimse mektebe giderken bin türlü sıkı tembihle öpmedi beni, ne de akşamüstü yolumu dört gözle beklediler.Hatta eve ne kadar geç gelirsem etrafındakiler o kadar rahattı. Bununla beraber mesuttum. Bütün bu şeylerin yokluğuna karşılık hayatı ve sokağı kazanmıştım. Mevsimler, insanlar, hayvanlar eşya en munis, en değişik yüzüyle benimdiler..
"Eğer yaşamak kelimesinin mânası her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde her lâhza duymaksa, bir türlü aşamayacağı bir çemberin içinde durmadan çırpınmaksa, şüphesiz ben de, benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk."