Bu kitapların filmini seyrettiniz mi? Son zamanlarda seyrettiğim en başarılı filmler arasında yerini alabilir Rüzgar Gibi Geçti. Batı edebiyatının dünyaca ünlü tarihi roman kitabıdır. 1939 yılında kitaptan filme uyarlanmış ve zamanında Türkiye’de en çok bileti satılan film olarak da tarihe geçmiştir. Filmin baş karakteri Skarlet; çok güzel, sevecen, erkekleri kendine hayran bırakacak derecede etkiye sahip olsa da asıl özelliği cesur ve zeki oluşudur.. Güneyli Skarlet’in hayatı iç savaştan hemen önce Ohara çiftliği Tara’da başlıyor. Toprağın hayatları için ne kadar değerli olduğunu babası şu sözleri ile Skarlet’e henüz filmin başında anlatıyor. "Uğruna savaşmaya değecek tek şey topraktır. Çünkü kalıcı olan tek şey odur. Bir İrlandalı için toprak anası gibidir. Uğruna herşey verilen tek şey topraktır Skarlet, bunu unutma." Ve Skarlet bu sözleri asla unutmayacaktır. Kuzey-Güney Savaşı, kölelik, ölümler, acılar ve Skarlet’in sonsuz hırsını barındıran film, aslında çok büyük bir aşk hikâyesidir. Skarlet çocukluk arkadaşı Asley’e karşı büyük sevgi hissetmektedir. Asley ise Skarlet’ in güzelliğinin yanında zayıf ve sönük kalan kuzeni Melani ile evlenir. Zamanla Skarlet için bu durum bir tutkuya dönüşür. Bu arada tanıştığı Ret Butler, yakışıklı, kumarbaz, dobra ve güneyin o yıllardaki katı kurallarına göre, bakışları ile bir çok kadının iç gıcıklayıcılığı dışında cesur denilecek etkiye de sahip bir adamdır Skarlet "ne biçim bakıyor, sanki gözleriyle soyuyor insanı" diyecektir onun gözleri ile karşılaştığında. Film ikiye ayrılabilir, savaştan önce ve savaştan sonra. İki bölüm de ayrı şahanelikte. Keyifli okumalar ve seyirler. . .
M. Mitchell'in kırk dokuz senelik hayatında yazdığı ilk ve tek eseri, bu iki ciltten oluşan, en ince ayrıntılara kadar mantıkla örülü kitap.
Kitapta bahsedilecek çok fazla sosyolojik konu vardı. Özellikle savaş, kadınlar ve toplumsal tabularla ilgili zamanın gerçeğine karşı hem ilgi duyuyorsunuz hem de iğreniyorsunuz.
Kadınların hamileyken dışarı çıkması, normal bir işte çalışıp başarıya ulaşması gibi konular zaten yasaklanmış o dönemde. Açık bir şekilde herkesin keskin rolleri var ve bu role uymayanlar toplumdan dışlanan kara koyuna dönüşüyor. Modern toplumdakinin aksine, farklılıklar arasındaki keskin çizgiler hemen göze batıyor.
Bu çizgileri aşmayı umursamayan iki karakter var kitapta. Ikisi de ana karakter diyebiliriz. Rhett ve Scarlet çifti birbirinin oldukça benzeri. O dönemde bu çıkarcı ve vurdumduymaz karakterler, açıktan açığa istediklerini yapamadıkları için Rhett ve Scarlet oldukça dikkat çekiyor doğal olarak. Onların böyle gizlenmeye gerek duymadan çıkarları peşinde koşması, her türlü etik değerleri çiğnemeleri belli ki insanları korkutuyor. Normalde ana kahraman daha doğrucu ve protagonist olmaya uygun özellikler taşır. Ancak bu kitap gerçekçi bir anlatım içeriyor.
Karakter gelişimleri, gerçek bir insanın zamanla olgunlaşması gibi doğal.