Bizim Sinanlarımız, Karahisârîlerimiz, Fuzûlîlerimiz vardı. Dünyaya müslümanın gönül dünyasının güzelliğini, estetiğini, zarâfetini, ihtişâmını yansıtan âbide şahsiyetlerimiz vardı. Zikrine mânî olmamak için bir çiçeği bile koparmaya kıyamayan, rakik kalpli Hüdâyîlerimiz vardı. Bir karıncaya bile ulu nazarla bakan, “Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü” diyen, derin duygulu Yunuslarımız vardı.
Bizim medeniyetimiz, bir fazîletler medeniyetiydi. Biz de o medeniyetin temellerinde bulunan îman, ibadet, ahlâk, muâmelât, muâşeret, şahsiyet ve karaktere sahip olmalıyız ki, o rahmet toplumunun bugünkü devamı olabilelim.