“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”
- Tolstoy
Demirden keskin bir düdük sesi yükseldi o sırada. Ayrılığın ciddiyeti buz gibi sardı bedenimi. Kapılar kapandı sonra... Çantam sağımda, yalnızlık karşımda...
Gidiyorum! Hayır bir saniye!
Filmlerde böyle olmazdı ki... Son anda muhakkak bir kalma sebebi yazardı senarist. Tam hareket etmek üzereyken trenden atlayıverirdi esas adam.
Oysa şimdi rayların üzerinde kaymaya başlamıştı bile tren... Ayrılığın göğsüme oturan ağırlığıyla camdan dışarı bakıp el sallayan insanlarla dolu peronu izledim.
Beni uğurlamaya gelmeyen herkese teşekkür eder gibi bir damla gözyaşı bıraktım oraya.
“Hasta bir insan yediği ve içtiği şeylerden tat alamaz. Çevresinde olup biten mucizelerin farkına varamaz. Yara dilindeyse tat almak için tedavi olmalı, yara gönlündeyse yaşamaya başlamak için âşık olmalı.”
“Bazen en yakındaki en uzak olur, en uzaktaki de en yakın gibidir. İnsanın en bilmediği kendisine en yakın olandır, en bildiğini sandığı da en uzaklardakidir.”