İnsanoğlu konuşmayı öğrendiğinden beri, kendisini daha iyi anlatmaya, düşündüğünü daha etkili duyurmaya çaba harcadı. Anlatılmak isteneni daha iyi ve daha etkili anlatmanın yolu, araya uygun bir fıkra sıkıştırmaktır. Fıkra, bir olayı, bir konuyu, bir düşünceyi en kısa, en özlü biçimde, güldürerek, eğlendirerek anlatma biçimidir. Her dilin, her toplumun fıkraları vardır. Ancak, fıkra deyince akla ilk gelen bir Anadolu insanı olan Nasrettin Hoca gelir. Yüzyıllar içinde Nasrettin Hoca fıkraları dilden dile yayılır. Zenginleşir. Çarpıcı biçimini alırlar. İlk Nasrettin Hoca Fıkraları 1700’lerin başında yazıya dökülür. Ne yazık ki yazılı ilk Nasrettin Hoca fıkraları, dilimizin en önemli başyapıtlarından Dede Korkut Öyküleri gibi Almanya’da bulunur. Daha acısı kendi dilimizin bu iki başyapıtı, Almanca baskısından dilimize çevrilir. Nasrettin Hoca fıkraları hakkında Cumhuriyet’e doru ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra birçok eser yazıldı. Hoca’nın beş yüzü aşkın fıkrası derlendi. Bu fıkralardan hangisi gerçekten Hoca ile ilgili, hangisi ekleme, ayırmak zor. Halk hoşlandığı hemen her fıkrayı Hoca’nın başından geçmiş gibi anlatmış.