Hepsi kördü, hepsi suçluydu: zorbaları alkışlayan onlardı, kötüleri el üstünde tutan, göklere çıkaran onlardı; iyileri, zayıfları, iyiliği, zayıflığı sinekler gibi ezen onlardı. Bu dünyayı onlar bu hale getirmişlerdi. Belki de hepsi Emel’di. Hiç değilse Emel’dendi hepsi de, hepsi de Emel’in çirkin bir gölgesiydi.’ Her şey bir tutku nesnesi olabilir. Yemek yapmak bile. Ne olursa olsun. Mutfak Çıkmazı’nın kahramanı Divitoğlu’nun yaşamını bu tutku altüst eder. Gittikçe zorlaşan yoksul öğrenci yaşamının yükünü hafifletmek için girişir bu işe. Ancak, bir kez başladıktan sonra, birbirinden güzel, birbirinden özgün yemekler yapma tutkusu, öğrenimini de, sevgilisini de, ailesini de, adına yaraşır bir yargıç olma hayalini de unutturuverir, yaşamını benzerine az rastlanır bir tragedyaya dönüştürür. Hepsi bu mu? Hayır. Bu kısa romanı okurken, bir yandan da korkunç bir yokluk ve baskı döneminin yansımalarına, bir yandan da genç bir yazarın arayışlarına tanık oluruz. Tahsin Yücel’in yıllar sonra Vatandaş’ta, Peygamberin Son Beş Günü’nde, Yalan’da ve Kumru ile Kumru’da da sürecek olan arayışlarına.