“Alexandre Dumas medeniyeti yeşertenlerdendir; kimbilir nasıl neşeli ve kuvvetli bir berraklıkla zihinleri arındırıp geliştirir; ruhu ve zihni, zekâyı bereketlendirir; okuma arzusu yaratır insanda.” —Victor Hugo, Dumas’nın oğluna yazdığı taziye mektubundan
28 Ağustos 1844 tarihinden 15 Ocak 1846’ya kadar on sekiz parça hâlinde Journal des Débats’da tefrika edilen ve yayımlandığı dönemde de Avrupa’da kimsenin dilinden düşürmediği bir fenomene dönüşen, Alexandre Dumas’nın yaşanmış bir hadiseden yola çıkarak kaleme aldığı Monte Cristo Kontu, Fransız edebiyatının en nadide mücevherlerinden biri.
Edmond Dantès evleneceği gün Marsilya’da uydurma bir suçtan tutuklanır ve müebbet hapse mahkûm edildiği, deniz ortasında kaçmanın imkânsız olduğu If Şatosu’na gönderilir. Dantès burada tanışıp yakınlık kurduğu bir diğer mahkûmun yardımlarıyla önce şatodan kaçacak, sonra Monte Cristo Adası’nda elde edeceği muazzam zenginlikle yepyeni bir kimlik yaratıp onu kumpasa düşüren herkesin hayatını zindan edecektir.
Monte Cristo Kontu, dünya edebiyatında intikam temasıyla özdeşleşmiş görkemli bir serüven.