Havf hiçliği ifşa eder. Havf içinde boşlukta yüzüyoruz. Daha açıkça: Varlık bütünlüğü ile kayıp eridiği için havf bizi boşlukta dolaştırıyor. Biz de birlikte kendimizden sıyrılıyoruz. Bu suretle bizzat biz -varolan insanlar- varolanın ortasında kendimizden geçip eriyoruz. Bunun içindir ki esas bakımdan, ‘sana’ ve ‘bana’ değil, ‘birisine’ birşeyler olur. Hiçbir şeye tutunulması mümkün olmayan boşlukta kalmanın sarsıntısı içinde yalnızlık varolmak, daha mevcuttur. Havf içinde dil tutulur. Çünkü varolan, bütünlüğü içinde erir ve hiçliğin baskısı kendini hissettirir. Ve onun varlığı karşısında ‘dır’ demek susar. Havf içinde bize birşeyler olduğu zaman, çok vakit boş sükutu, gayesiz kelimelerle ihlal etmeyi aramaklığımız sadece hiçliğin mevcudiyetinin bir delilidir.