Üzerinde insanlar, arabalar, sinemalar, reklamlar ve köprüler dolaşıyor, ama kent bomboş. Bir Fellini Roma’sı ya da Solanas’ın Buenos Aires’i gibi… El Sur (Güney) taş sokakları yalıyor Tango zamanı.
Boş kentler renksiz görünür. Avrupa’nın kentlerinde öğle vakti ya da akşam yemeğinden sonar yer eden bu renksizlik deniz kenarındaki kentlerde yerini mavinin soluk tonlarına bırakır. Boş kent, kımıltısız bir deniz kadar sessizdir çünkü. Deniz için fırtına neyse kent için insanların kalabalığı odur.
Kentler kurulalı birkaç binyıl oldu olmasına, ama kent hayatının neresindeyiz artık? Barbarların istilasından korkan kentlerden uygarlığın çöplüklerine dönüşen kentlere, at üstünde girilen kentlerden bir terör bombasının tehdidiyle kaçılan kentlere gelinceye kadar neredeyiz?
‘Belki de kent yaşamının kriz noktasındayız,’ diyor Italo Calvino “Görünmez Kentler”de. Ona göre ‘Görünmez Kentler’ yaşanmaz hale gelen kentlerin kalbinden doğan bir rüya.”
Kentlerin Yazısı, yazar Halil Gökhan’ın ikibinli yıllardan günümüze kadar kaleme aldığı kent, kültür, edebiyat ve sanat konulu denemelerinden oluşuyor.