"Vatan ve milletimizi yüceltmek için, mevcud felsefî doktrinlerden hangisini seçmenin uygun olacağını bana soruyorsunuz. Bilmem ki, bu sorunun her insaflı vicdanı ezecek kadar ağır olduğunu düşündünüz mü? Gençlik, ancak ihtiyarlık zamanında yüksek değeri takdir edilen bir nimettir. Gençler için hayat bir şiirdir. Gençlerin şevk dolu gönüllerine ancak hayal perilerinin ruhu okşayan nağmeleri ve ümit neşideleri ulaşabilir. Onların masum gözleri, hayat denilen bu mücadele alanında kanlı facialar değil, emel ve ümidin aşkını görür. Onlar fazilete inanır, bayağılığı inkâr ederler. Bu hâlleridir ki onları aldatır, hayatı sevdirir ve elemlerin yükünü taşıyabilecek kuvveti kendilerine kazandırır. Lakin, sayısız şiir ve hayal tüllerinden dokunmuş gönül çalan bir perdeyle örtülü olan hakikat, bu perdenin açılmasıyla meydana çıkarsa insan korkunç bir şekilde hayal semalarından şu sefil zemine düşer. Ne acı!
Bu düşüş, bir bakışa göre bir tekâmül (gelişme) ve terakki (ilerleme)dir. Zira evvelce tahayyül eden insan bu düşüşten sonra “düşünür-mütefekkir” adını alabiliyor. İşte size şu sözleri; hayal semalarından düşmüş, düşündüğü için şu çorak hakikat zeminine atılmış bir adam söylüyor. Muhtemeldir ki sözlerim size acı gelecek, sizin değerli hayallerinizle çarpışacaktır. Lakin her insan, vicdanında bulduğu hakikati, söylemeye borçludur. Güven duyulması için bu şekilde hareket etmek, namus gereğidir..."