Fotoğraf gerçekten apayrı bir disiplin midir, yoksa bir resim türü müdür? İnsanı, makineyle imge üretmeye iten nedenler neler olabilir? ‘Belgesel imge’ ile ‘sanatsal imge’ arasında aşılmaz bir duvar var mıdır? Bir tuval ya da kağıt üzerindeki bir görüntü, hem belgesel hem sanatsal olamaz mı? Gerçekliğin en küçük izi olarak, bir ‘nokta’ ile ‘nokta resmi’ arasındaki fark nedir? Fiziksel, kimyasal ya da dijital müdahale, fotoğraf kavramına zarar verir mi? Mehmet Yılmaz bu ve benzeri sorunları masaya yatırıyor; ‘fotoğraf’ ve ‘resim’ arasındaki ilişkinin kavramsal kökenine iniyor; bu ilişkinin doğasını, eski ve güncel imgeler üzerinden tartışıyor. Yılmaz’ın hareket noktası, ‘değer’ değil, ‘nelik’tir. Ona göre, *resim mi, yoksa fotoğraf mı?* sorusu, *hayvan mı, yoksa köpek mi?* sorusu kadar saçmadır. Bir sanatçı ve yazar olarak, sanat tarihinden seçtiği örneklerin yanı sıra, bizzat kendi yaptığı İkizler dizisi eşliğinde, iddiasını özetle şöyle somutlaştırıyor Yılmaz: *Fotoğraf bir resim türüdür. Bazı resimler fırçayla, bazıları da makineyle yapılır tıpkı bazı kazakların tığla, bazılarının da makineyle örüldüğü gibi. Nihayetinde, fırça da, tığ da, makine de birer araçtır. İmgelerin hangilerinin daha değerli olduğu, nasıl bir ruh taşıdığı, neyi yansıttığı, nesnel olup olmadığı, nasıl ve ne kadar zamanda meydana getirildiği tümel değil, tikel meselelerdir. *sürdürmektedir.