Tasavvuf tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Fîhi Mâ Fîh “İçinde ne varsa içindedir”, “Ne varsa onun içindedir”, “Olması gereken onun içindedir” gibi anlamlar ifâde eder. Bu kitap, Hazret-i Mevlânâ’nın sohbetlerinde, başta Sultan Veled ve Çelebî Hüsâmeddîn olmak üzere, Hazret-i Pîr’in müridleri tarafından tutulan notların daha sonra düzenlenmesiyle meydana gelmiştir. Yer yer Mesnevî-i Şerîf’ten, Fars ve Arap atasözlerinden alıntılar ihtivâ eden bir hikmetler hazînesidir.Yetmiş fasıldan oluşan Fîhi Mâ Fîh, kısmen Arapça fakat çoğu Farsça bir eserdir. Fasıllarda bazen güncel olaylardan hareketle, bazen de âyet ve hadîs tefsirleriyle tasavvufî hakîkatler anlatılmaktadır. Bu anlamda Fîhî Mâ Fîh, Kur’ânî hakîkatlerin benzersiz bir güldestesi, bûy-i Muhammedî’nin gönülleri mest eden gül kokusudur. *İnsan pek büyük bir varlıktır. Onda her şey yazılmıştır. Fakat karanlık ve perdeler, insanın kendinde olan o ilimleri okumasına meydan vermez.Bu perdeler ve karanlıklar, dünyânın çeşitli meşgûliyetleri, tedbirleri ve arzûlarıdır. Bu karanlıklara ve perdelere rağmen, insan gene de bir şeyler okuyor ve o bilgiden haberdar olabiliyor. Bir de bak gör ki, bu karanlıklar ve perdeler kalkınca insan nelere vâkıf olur ve kendisinden ne ilimler meydana çıkarır...İnsan sanar ki beden ölünce kendi de ölür gider. Hey! Senin bedenle ne alâkan var? Bu büyük bir gözbağcılığıdır. Fir‘avn’ın sihirbazları bunu birazcık anlayınca bedenlerini fedâ ettiler. Bedensiz de ayakta kaldıklarını ve bedenin kendileriyle hiçbir alâkalarının olmadığını gördüler. Nitekim İbrâhîm, İsmâîl (a.v.)’ler, diğer peygamberler ve erenler bu hâle vâkıf oldular da bedenin varlığından, yokluğundan vazgeçtiler.