Emeğin uzun serüveninin son aşaması olan ücret köleliği ve ondokuzuncu yüzyılda bunun çözüm yolu olan ütopyacı sosyalizm, Emile Zola`nın hemen başlıca ilgi alanıydı, insanlığın kurtuluşu emeğe bağlıydı. Onun çağında çeşitlenen ütopyacı sosyalist öğretiler içinde Fourier`ci görüşü benimsiyordu. İnsanlığın bu görüşler doğrultusunda bir çaba ve savaşımla kurtulacağını düşünüyordu. Fourier sosyalizmi, Marks`a göre, Manifesto`da belirttiği gibi, tutucu bir sosyalizmdir. Ama Zola`nın `Emek` romanı, Fourier`ci sosyalizmi yaşama geçirerek işleyip insanlığın ileri yürüyüşünde örnek alınacak bir aşamayı betimliyor. Bu sosyalist denemeyi, romanı okurken içinde yaşar gibi izleyeceksiniz.
Kitabın konusu Emile Zola'dan başka kitaplar okumuş insanlar için tahmin edilebilirdi. Sosyalizm üzerine yazılmış ve bir ütopyanın nasıl baştan kurulup korunduğunu anlatmış. Bu hayat tipine ütopya diyorum çünkü hiçbir sorun olmadan, hapishanelere bile gerek kalmayacak bir sistem düşünemiyorum. Çünkü sistemlerin mükemmel olmasından ziyade, insanların yapısının mükemmel olmaya izin vermeyeceği sorun.
Insanlar içlerinde birer kötülük ve bozukluk taşırlar. Düşüncede kardeşçe paylaşımlar, halkın refahı için sermayenin değersizleştirilmesi mümkün görünüyor olabilir. Hatta kitabı okuyup bitirenler bu kadar kolay olduğuna şaşıradabilirler. Ancak insanı gerçek anlamda yansıtan tek bir karakter yer alıyordu kitapta. Ragu... Sermaye sahiplerine söven ancak ortadan kaldırılmasına sıcak bakmayan biridir. Çünkü herkes gibi eşit şartlarda yaşamak istemez. Bir gün zengin olup sermaye sahiplerinin yerine çöreklenmeyi hayal eder.
Germinal kitabı kadar ağır ilerliyordu. Ancak bu durağan ya da sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor. Ikisinde de yazarın kafasındaki sosyal yapının gelişimini okumak keyif vericiydi. Yazarın başka kitaplarıyla da tanışmayı iple çekiyorum.
"Hakkı ödenmeyen, aşağılanan, adaletsizce paylaştırılan emek, insanın asil, mutlu ve zinde yanı olması gerekirken bir işkenceden, bir ayıptan ibaret kalıyordu."
"Işcinin evinde olduğu gibi, köylünün evinde de, onursuzluğun sillesini yemiş, adeta yağ lekesi gibi her yere yayılmış, zincire vurulmuşçasına bilek gücüne bağlanmış halde kölenin kendisini dahi beslemeye kafi gelmeyen o lanetli emek vardı."