Babam, Bristol´dan elli mil ötede denizin kıyısındaki köyde Amiral Benbow isimli bir yolcu hanı işletiyordu. Eylül´ün on yedisiydi. Hana yaşlı bir denizci geldi. Esmer, geniş yüzünde kesik ve yara izleri vardı. Uzun boylu ve güçlüydü. Denizcinin ardından gelen uşak el arabasıyla ağır bir sandık taşıyordu.
Denizci, denize ve bana baktı. "Burası güzel bir yer," dedi. "Denizi severim. Buraya gelen çok olur mu?" Babam cevapladı. "Hayır! Acı ama gerçek. Yalnızca birkaç kişi gelir." "Bu iyi," dedi denizci. Ardından uşağa seslendi. "Sandığı içeri taşı. Bu handa kalacağım. ben basit bir adamım, basit yemekleri severim. Romu da severim. Bir bardak rom getir."
Uşağının sandığı taşımasına yardım ettim. Babam romu götürdü. Adama adını sordu. "Bana, Kaptan diyebilirsiniz" dedi denizci. Birkaç bozuk para bıraktı masanın üstüne. Uşağa da bir tane attı. "Arabanı al ve git."