19. yüzyıl Rus edebiyatının bıraktığı en önemli edebi miras, Fyodor Dostoyevski’dir. Eserlerinde gerçekle kurgu arasındaki sınırları altüst eden yazar, kimilerinin fantastik diye tanımladığı anlatım biçimlerinin, kendisi için gerçeği ifade ettiğini savunur. Varoluşçuluğun ilk izlerini taşıdığı düşünülen romanlarında gerilim, cinayet, korku, kendi deyimiyle "dehşet" vardır. Başkahraman Prens Mişkin tam bir ahlak ve ruh dengesine ulaşmış olgun insan tipidir. Yazarın, yaşadığı dönemin sorunlarına ve değerlerine tepkisinin simgesidir. Kötülük karşısında, bütün iyi niyetine ve saflığına rağmen her zaman kaybetmeye mahkum olan Prens Mişkin; Dostoyesvki’nin en unutulmaz kadın kahramanı Nastasya Filippovna’ya duyduğu tutkulu aşk ve Ağlaya Yepançin’e hissettiği ölümcül sevgi arasında bocalarken Nastasya Filippovna’nın cinayete kurban gitmesiyle, iktidar isteyenlerin kötülüklerini anlayamadığı için sonsuza dek budala olarak kalıyor. "İnsanlık komedyasının olağanüstü zenginliğine rağmen, Dostoyevski’nin karakterleri hep aynı düzeyde, alçakgönüllülük ve gurur düzeyinde toplanır ve sıralanır... Kadın kahramanları, erkeklerden de fazla kararlıdır; onları gurur harekete geçirir hep..."
Kitapta yer alan karakterlerin çoğu tek tip kişiliğe sahip gibiydiler. Hepsinde aynı istikrarsız düşünceler, aynı delilik alameti davranışlar vardı.
Sara hastası Prens Mişkin'in zihninin böyle karışık ve zayıf olacağını baştan anlamıştım ancak güçlü duran diğer karakterlerin de hasta prens gibi çılgınca tutumları olacağını öngörememiştim. Isterseniz kadın karakterleri inceleyin, isterseniz de yardımcı karakterleri, hepsinde bir takım sorunlar var. Nedensizce davranışları ve anlık dürtüyle hareket edişleri aslında çok gerçekçi geliyor.
Mesela biriyle evlenmeye karar veriyorsunuz ama düğün sabahında kaçıyorsunuz. Kaçtığınız insanı bırakıp tekrar önceki kişiye dönüyorsunuz. Ya da başka bir olay da karakterlerin sevgisinin hızla değişmesi. Prensten nefret eden ve düşmanı olduğunu düşündüğünüz karakterler aslında en iyi dostu olabiliyor. (Elli sayfa sonra prensi öldürmeye çalışacaklarını da atlamamak lazım.)
Kimsenin ne olduğu belli değil kısaca. Kim aşık, kim maşuk ve kimin hikayenin kötü adamı olduğu tamamıyla bir gizem.
Bu noktada, Rus edebiyatında genellikle gördüğüm realizm akımının bile dışına çıkıldığını fark ettim. Insan psikolojisi için de mükemmel örnekler oluşturacak karakterler yaratmış Dostoyevski.