Cahit Zarifoğlu'nun deneme türündeki bu eseri, yazarın okuduğum ilk kitabı oldu. Şiir ve hikayeleriyle tanıdığımız Zarifoğlu, bu kitabında okuyuculara adeta bir rehber niteliğinde tavsiyelerde bulunuyor. Özellikle dini hayatımızı ve Müslüman kimliğimizle iç dünyamızı zenginleştirerek daha iyi bir yaşam sürmemiz için çeşitli öneriler sunuyor.
Yazarın tespitleri o kadar yerinde ki, geçmişten günümüze kadar yaşanan zulümler ve haksızlıklar hakkında kısa ama etkili bilgiler veriyor. Özellikle doğuda yaşanan olaylar ve diğer ülkelerdeki insanların duyarsız diktatörler karşısında yaşadığı felaketler ve vahşetlere bir kez daha şahit oldum.
Zarifoğlu'nun akıcı ve samimi üslubu, soyadına yakışır bir şekilde yüreğe dokunuyor. Yazarın daha önce okumadığım için üzüldüm. Başucu kitaplarımın arasına koyduğum bu harika eseri herkesin okumasını ve okutmasını tavsiye ederim.
Kitabın adıydı ilgimi çeken.Bir değirmense bu dünya biz de öğütülen buğday taneleri olmalıydık. Bu kitabında ağır bir dil yok, akıcı ama bir o kadar da üzdü tarih sahnesinden açtığı perdeleri seyretmek.
"1950'li yıllarda hunharca Müslümanların kafalarına çivi çakan Çinli ile, yerleşim merkezlerinin üzerine misket bombaları atan Yahudi, Afganistan'lı Müslümanları napalmla yakan kızıl Rus hep aynı insandır." (syf:220) Kitap özetle bu çerçevede ilerliyor. Günümüzde yine bu coğrafyalarda hüznün hakim olduğunu, zalimin ne kadar zalim olabileceğini gördüğümüz için çok da şaşırmıyoruz okuduklarımıza. Batı dünyasının Müslümana verdiği zararı, Müslümanların birlik olamayışını okuyoruz.
Kitap bitince bir heykeli anımsadım. Hani şu üst üste ibadet eden Müslüman, Hristiyan ve Yahudi heykeli..