Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Bununla birlikte aşk, her kişiyi hayatı boyunca bir ucundan yakalar. Kimi kıyısında yüzer aşkın, kimi derin aşk ummanlarında seyr-ü sefer eder. Gerçekte kainat, aşk üzere kurulmuş ve insan “aşk” üzere yaratılmış. Aşıklar, sevgililerine “ruhum” derler. Nereden esinlenir dersiniz? Yüce Allah, insana “Ona ruhumdan üfledim.” diyerek bu sırra işaret etmiyor mu? Bu derece değer verilmiş insana… Aşk olmasa, tomurcuklar açar mıydı, gonca güller tüm güzelliklerini ortaya sunar mıydı, denizler kabarıp, coşar mıydı; toprak, bulutlara hasret, yağmurları bekler miydi, Mecnun, Leyla için çöllere düşer miydi, bunca kitap, eser, şiir yazılır mıydı?Şems de aşk ateşiyle düştü yollara ve İlahi Aşkın nurunda Mevlana ile hakikate ulaştı. Şems, evini yurdunu bıraktı, Mevlana da tüm mevki, makam ve okuduklarını bir kenara attı. Mevlana’nın içi öylesine yandı ki aşkın ateşinden, bunları söze dökmeye kalkıştı. Binlerce sayfa yazdı da, aşkının ateşini söndüremedi. Zira, söz, aşkı nereye kadar anlatabilir ki? Bununla birlikte, aşkı söze dökebilen ender yiğitlerden oldu o.