"Dünyada kötülük yoktur. Kötülük uydurmadır. Dünyada iki türlü iyilik vardır. Işıktan bir değnek alın elinize, uzun bir değnek... Değneğin bir ucu çok parıltılı, bir ucu daha az parıltılıdır. İşte iyilikle kötülük arasındaki fark bu kadardır."
"Bir göz açıp kapayıncaya kadar... Bir ancık yaşadım, işte şimdi. İşte şimdi yaşıyorum. Ben gökyüzüne bakacağım. Gökte iki yıldız çatışacak. işte bütün bir ömür bu bir andadır."
Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır. Yalanın geleneği var, senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek. Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek.
Bir varoluş, hayatta kalma mücadelesidir Yaşar Kemal'in kaleme aldığı Yörüklerin son hikayesi.
Kitabın her sayfasında, sanki can çekişen bir insanın baş ucunda durmuşum da son anlarında yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyormuşum gibi hissettim. Yörüklerin çaresizliği, basacak bi karış toprak bulamamaları ve kendilerinden daha şanslı olan yurttaşlarının onları nasıl mezarlarına kadar kovaladıkları kitabın konusunu daha da ağırlaştırmış.
Neyse ki eklenmiş olan kültürel ögeler, hıdrellez gibi, alevilik gibi dinsel çeşitlilikler merak uyandırıp konuyu okuyucu için daha kolay okunur hale getiriyor.
Günümüzde, kitapta yaşanan olaylar eskide kalmış gibi görünse de aslında hâlâ tamamıyla bir değişim yok toplumda. Ahlak ve namus diyerek manipülasyonla istedikleri türde tek tip insan yaratmak amaçlanıyor. Kendilerini ahlak, iyilik timsali farz edip, başkasının hayatında her daim küçümseyecek bir kötülük görmek bu kişilerin tek vasfı gibi bir şey.
Kitapta da aynı bu türde bir adam, güya sevdiği(!) bir insana t*cavüz edip kendisiyle evlenmek zorunda bırakıyor. Eh, kadın da toplumun beklentisi yönünde hareket edip 'namusunu temizlemek için' evleniyor. Bir çocuğu olduktan sonra eskiden sevdiği adam geri dönüyor. Bu adam sapık kocayı öldürüyor. Sonra tüm insanlar kadının suçlu olduğunu düşünüyor. Kocasının iyi, ahlaklı ve mert biri olduğunu, karısının ise iffetsiz olduğunu, eski sevdiğine kocasını öldürttüğünü öne sürerek kan davası güdüyorlar.
Kadından intikamı almaları da yine batıl inançlarıyla insanları manipüle etmeleriyle oluyor. Kadının küçücük çocuğunu bin bir türlü hayalet, namus, cin masallarıyla dolduruşa getiriyorlar. Zavallı çocuk ve annesi yaşadıkları toplumun kurbanı oluyor kısaca.