"Kendini çok genç hissediyordu; aynı zamanda anlatılmaz derecede yaşlı. Bir bıçak gibi kesip her şeyin içinden geçiyordu; aynı zamanda dışarıdaydı, seyre dalıyordu."
"Taksileri izlerken geçmek bilmez bir hisse, uzakta, uzakta, denizde çok uzaklarda ve yalnız olduğu hissine kapılırdı; Bir gün bile yaşamanın çok ama çok tehlikeli olduğu hissinden asla kurtulamamıştı."
""Zaman" kelimesi kabuğunu yardı; zenginliklerini onun üstüne boca etti; ve dudaklarından sert, beyaz, yok edilemez kelimeler birer top mermisi gibi, bir rendeden dökülen taşlar gibi döküldü ve zamana methiyedeki, zamana ölümsüz bir methiyedeki yerlerini almak üzere uçtular."
Karakterlerin iç dünyalarını olduğu gibi kağıda aktaran bilinç akışı tekniğiyle yazılmış tek günü anlatan bir hikaye.
Kimisi için boğucu gelmiş ancak ben bu kitabı tek cümleyle bir medium opus olarak tanımlarım. Beni hiç sıkmadı ve geç saatlere kadar elimden bırakamadım.
Yazarı, Kendine Ait Bir Oda isimli kitabıyla tanıdım. Orada da nasıl bir karaktere sahip olduğu ve neyi savunduğu açıktı. Deniz Feneri'nde de işlediği konuyu hicivli bir şekilde ele aldığını görüyoruz. Bayan Ramsay, evin hanımı, kadın için mutluluğun evlilikten geçtiğini düşünüyor ve yakınındaki bekar insanları da evliliğe bazen dolaylı bazen de açıkça davet ediyor. Oysa kendi evinde de tamamıyla mutlu olduğu söylenemez. Bayan Ramsay, bence tam bir geleneksel cinsiyet rolünün temsilcisi olmaya layık bir kadın. Erkeklerin zor şeyler deneyimlediğini ve onların içini rahatlatma görevinin de kadınlara düştüğünü savunuyor. Savunduğu şeyi en iyi şekilde örneklendirmek için de normal insanların katlanmayacağı kaba saba misafirlere sabır gösteriyor, dahası, kendi kocası dengesiz ve tuhaf davrandığında da alttan alıyor. Lily karakterimiz ise Bayan Ramsey'nin tam zıttı. Aslında açıkça görülüyor ki Lily, Virginia'nın kurguda hayat bulmuş versiyonu. Tek derdi kendi deniz feneri, yani resmini tamamlayabilmek. Kendi fikirlerini direkt olarak yazmayıp, kitabı deneme- düşünce yazısı olmaktan çıkarmış ve bir içerik yaratarak onun etrafında hem kendi düşüncesini hem de ona karşıt düşünceleri, yazdığı karakterlerine yükleyerek okuyucuya bir simülasyon sunmuş. Bazı okuyucular durağan bulmuş ancak benim için oldukça akıcı olduğunu hatırlıyorum. Ilk kitabından sonra, başka fikirlerini de merak etmiş olmamın bunda bir etkisi olabilir.
Her satırının altını çizeceğiniz bir kitap olabilir mi? İşte tam da bu kitap tüm kadınlara öncü olacak, ışık tutacak, edebiyat adına fikirlerin, duyguların ve kendinin, varlığının farkına varmasını sağlayan bir kitap.
Birileri feminist dese de Virginia Woolf'a, hayır erkek düşmanı değil, kadınların yok sayıldığı, düşüncelerinin daha çok yok sayıldığı, sadece erkeklerin bu dünyaya egemen olduğu bir hayatı kaleme alarak, aslında biz kadınların da kendimize ait düşünebileceğimiz, dinlenebileceğimiz, birşeyler yazabileceğimiz kendimize ait bir odamız olsaydı herşey daha farklı olabilirdi diyor.
Yüz yıllar öncesine ait bu özel kadının kalemini hayranlıkla okudum. Şimdi kendinize ait bir oda bulun ve orada kendinize zaman ayırıp kendinizi dinleyin. Bu oda hayali bir oda da olabilir. Sadece sen ve düşüncelerinin olduğu kendini daha çok sevebileceğin bir oda. Bunu yapabiliriz