Bazen orta yerde duran bir örtü kalkar ve tam o anda hayatın ne kadar kötü ve acımasız bir yüzü olduğunu dehşetle fark edersiniz. Her şeyin bir cevabı olduğuna inanmak saf bir iyimserliktir.
İnsan ölüme yaklaştığında hatıraları yerli yerince sıraya koymakta güçlük çekiyor. Zaman hızla tükenirken her bir hatıra karanlıktan kafasını kaldırıp, telaşlı köşe kapmacada öne geçmenin peşine düşüyor.
; bir gün cesaretle hayatını değiştirebilme hayali kursa da kişisel mutluluğunu ucuz numaralarla güvence altına almanın zavallılığı ölene dek devam eder.
Sandım ki yüreğimde bir muska niyetine taşıdığım aşk bizi her tür fitne ficurdan muhafaza eder, kötülükleri ırak eyler. Dünyanın kimi vakit bir sürgün ve mahpushane, insanınsa karanlık bir gölge olabileceğini nasıl da unutmuşum.
"Beli bükülmüş yaşlı bir kadın gibi öne eğilen uğursuz konak,.." (syf:50)
Kitapta ne zaman konaktan bahsedilse kötü kalpli, çirkin bir cadının konağın her odasına süzülmüş hali canlandı gözümde, konuşmadan varlığıyla orada olan ve tüm vazifesi mutsuzluk yaymak olan bir cadı.
Osmanlı son dönemiyle günümüz arasında geçen kitap iki ana karakter Derviş Ali ve Halide'nin anlatımıyla ilerliyor. Dağılan bir ailenin mutsuzluğuna, dört kardeşin nasıl birbirinden koptuğuna ve yıllar sonra içlerinde biriktirdiklerini dile dökerek yüzleşmelerine tanıklık ediyoruz ve büyük aile sırrına. Ayrıca gerçekte yaşamış saray ressamı olan ve "Türk ressamı" olarak da tanınmış Fausto Zonaro da karşımıza çıkıyor. Ressamın kitapta üzerinde çalıştığı zikreden dervişleri resmettiği tablosunun ( Rufai Dervişleri Tablosu) yanı sıra İstanbul'un Fethi tablosuna çok aşinayız.
Merakla okudum ve son bölümde kitabın Halide'nin kardeşlerinden Nihal tarafından yazılması gayet güzeldi. Ama en güzeli Derviş Ali ve Halide'nin zamandan bağımsız olarak buluşup huzura ermeleri..
Kitaptan bazı alıntılar: --; bir gün cesaretle hayatını değiştirebilme hayali kursa da kişisel mutluluğunu ucuz numaralarla güvence altına almanın zavallılığı ölene dek devam eder.(syf:182)
--İnsanları endişelendiren, üzüntüye boğan günahkâr olmaları değil, başkalarının kendilerinden daha iyi, daha masum olma ihtimaliydi; şehrin kötülerle dolu olduğunu düşünmek onları rahatlatıyor, teselli veriyordu.(syf:10)