"Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahlûklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkalarına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrâk edemiyorlardı."
"Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki birer parçasıdır senden İlâhın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın, Vur şanlı silâhınla, gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!"
"Bir sır ki bu, ölsen bile asla açamazsın... Anlatması imkânsız olan öyle bir an ki, Hülyâdaki ses varlığının gâyesi sanki... Bak emrediyor: Daldığın âlemden uyan ki, Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Sevdâ gibi bir gizli emel rûhuna sinmiş; Bir haz ki hayâlden bile üstün ve derinmiş. Gökten gelerek gönlüne rüzgâr gibi inmiş, Bir sır ki bu ölsen bile aslâ açamazsın..."
"Bana insanlardan mı bahsediyorsun?... Insanlar mâzide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."