Kendi kanatlarımı kendi ellerimle kesmem, başım kollarımın arasında kendimi yere atmam, kaderim böyleymiş diyerek hayatımın son soluğunu gözlerimden akıtmam Rabbin isteği değil. Gecelerimi acı içinde, şafak ne zaman sökecek diye düşünerek geçirmemi de, şafak söktüğünde ise gün ne zaman sona erecek diye hayıflanmamı da istemez Rab.
*Halil Cibran’ın üçlemesinin ilk kitabı olan "Meczup"u okumaya "Ermiş"ten başlamam ne yazık ki biraz sıra dışı oldu. Cibran’a göre meczup, toplumun kalıplarına uymayan, özgür düşüncelere sahip ve kendi iç dünyasında yaşayan biridir. Toplum tarafından deli olarak görülse de, aslında gerçekliği daha net gören, derin bir anlayışa sahip bir varlıktır. Yazarın eserlerini okurken bu gerçeği daha iyi anladım. Sürekli kişisel gelişim kitapları okurken yaptığımız gibi, kendi iç dünyamızı sorgulamak ve kendimizle yüzleşmek istiyorsak, "Meczup" en iyi rehberlerden biri olabilir. Bu eser, bizi derin düşüncelere sevk ederek hayata farklı bir perspektif kazandırıyor. Yazara olan hayranlığım bir kez daha arttı. Kitaptan en sevdiğim alıntı ise şu: "Herkes delidir, sadece deliliğin çeşitleri farklıdır." Bu söz, beni her okuduğumda derin düşüncelere daldırıyor. Eğer siz de kendi dünyanızı daha iyi anlamak istiyorsanız, "Meczup"u mutlaka okumalısınız.**
''neydi o cümle, neydi o söz, nerede okumuştum?'' diye geçen günler kendimi paraladığım, kitaplığımın altını üstüne getirip bir türlü bulamadığım, sonra bir arkadaşıma okuması için verdiğimi hatırladığım ve geri gelmeyen kitabımın yokluğunun ancak birkaç gün önce farkına vardığım Halil Cibran'ın hayata dair önemli detayları soru cevap şeklinde işlediği ''Ermiş'' adlı eseriydi aradığım. işte eser dediğin böyle olmalı; arattırmalı kendini, tekrardan okutturmalı.... hem, boşuna dememişler kitap en iyi dosttur diye... sanırım biraz akla, biraz da nasihate ihtiyacım vardı bu günlerde.
indigo yayınlarından çıkan incecik bir kitap elimdeki, topu topu altmış sayfa... kitap ince de işte, ağırlığı gerçekten büyük. altı çizilesi o kadar çok cümle var ki..
özlemle sarıldığım ve çoğu yerde şiir kokusu aldığım deneme türünde yazılan bu kitabı yeniden okumak gerçekten iyi geldi. aradığım sözleri bulmaya çalışırken ilgimi çeken birkaç alıntı da bırakayım şuracığa..
*hayatın nefesi güneş ışığında, eli ise rüzgardadır...
*boşluklarda uçması için bırakılan bir kuştur düşünce; kelimelerin, kafesindeyken kanatlarını açsa bile uçamaz...
*eviniz sizi yansıtan daha büyük bir bedendir. güneşte yetişir ve gecenin sükunetinde uyur, amaçsız da değildir. eviniz rüya görmez mi, hayallerinde şehri terk edip tepelere ya da korulara kaçmak istemez mi?
*neşeniz, maskesini çıkarmış kederinizdir.
ve işte kitabı yeniden okumama vesile olan cümleler..
*dans edip şarkı söyleyin birlikte.. ve eğlenin.. ama yalnız olun ikiniz de... tıpkı bir udun aynı melodiyle titrese bile ayrı duran telleri gibi. kalbinizi verin ancak teslim etmeyin birbirinizin eline. zira yalnızca hayatın avcuna sığar yürekleriniz...
bir arada durun, ancak çok yakın olmayın birbirinize... zira tapınağın sütunları ayrı durur ve meşe ağacıyla servi büyüyemez birlikte...