Kadının yüreği zamanla ya da mevsimle değişmez ; sonsuza kadar ölse bile asla yok olmaz . Kadının yüreği savaş yerine dönen bir kır gibidir ; ağaçlar kökünden söküldükten , çimenler yandıktan , taşla kanla kızıla boyandıktan ve toprağa kemik ve kafatası ekildikten sonra , sanki hiçbir şey olmamış gibi sakinleşir ve sessizlik çöker ; çünkü belli aralarla bahar gelir ve güz gelir ve işlerinin başına geçerler .
Yanıma gel, ey yüce ölüm, ruhum eridi mum gibi seni beklerken. Yaklaş ve kır şu hayatın zincirlerini, onları sürüklemekten usandım artık. Ey muhteşem ölüm, gel bana, meleklerin bana söylediklerini insanların diliyle söylediğim için beni bir yabancı gibi gören insanların arasından al beni. Gel bana ve acele et, insanoğlu kendisi gibi paraya doymayan, benden daha zayıf olanları sömürmekten vazgeçmeyen biri olmadığım için beni yüzüstü bıraktı, unutuşun gizli köşelerine sürdü beni. Gel bana, ey tatlı ölüm, gel al beni, hemşerilerimin bana ihtiyacı yok çünkü. Aşk dolu göğsüne bastır beni. Ne bir annenin öpücüğünü tadan ne bir kız kardeşin yanağına dokunan, ne de iç çeken bir kadının dudaklarını öpen şu dudaklarımı öp artık... Çabuk sarıl bana, ey ölüm, sevgilim!..
''neydi o cümle, neydi o söz, nerede okumuştum?'' diye geçen günler kendimi paraladığım, kitaplığımın altını üstüne getirip bir türlü bulamadığım, sonra bir arkadaşıma okuması için verdiğimi hatırladığım ve geri gelmeyen kitabımın yokluğunun ancak birkaç gün önce farkına vardığım Halil Cibran'ın hayata dair önemli detayları soru cevap şeklinde işlediği ''Ermiş'' adlı eseriydi aradığım. işte eser dediğin böyle olmalı; arattırmalı kendini, tekrardan okutturmalı.... hem, boşuna dememişler kitap en iyi dosttur diye... sanırım biraz akla, biraz da nasihate ihtiyacım vardı bu günlerde.
indigo yayınlarından çıkan incecik bir kitap elimdeki, topu topu altmış sayfa... kitap ince de işte, ağırlığı gerçekten büyük. altı çizilesi o kadar çok cümle var ki..
özlemle sarıldığım ve çoğu yerde şiir kokusu aldığım deneme türünde yazılan bu kitabı yeniden okumak gerçekten iyi geldi. aradığım sözleri bulmaya çalışırken ilgimi çeken birkaç alıntı da bırakayım şuracığa..
*hayatın nefesi güneş ışığında, eli ise rüzgardadır...
*boşluklarda uçması için bırakılan bir kuştur düşünce; kelimelerin, kafesindeyken kanatlarını açsa bile uçamaz...
*eviniz sizi yansıtan daha büyük bir bedendir. güneşte yetişir ve gecenin sükunetinde uyur, amaçsız da değildir. eviniz rüya görmez mi, hayallerinde şehri terk edip tepelere ya da korulara kaçmak istemez mi?
*neşeniz, maskesini çıkarmış kederinizdir.
ve işte kitabı yeniden okumama vesile olan cümleler..
*dans edip şarkı söyleyin birlikte.. ve eğlenin.. ama yalnız olun ikiniz de... tıpkı bir udun aynı melodiyle titrese bile ayrı duran telleri gibi. kalbinizi verin ancak teslim etmeyin birbirinizin eline. zira yalnızca hayatın avcuna sığar yürekleriniz...
bir arada durun, ancak çok yakın olmayın birbirinize... zira tapınağın sütunları ayrı durur ve meşe ağacıyla servi büyüyemez birlikte...