"Hayatın bir çilesi bu, acıyı hepimiz özümüzde taşıyoruz. Bütün sağduyumuza, bütün sağlam kafalarımıza rağmen zavallı yüreklerimiz kan ağlamaya devam edecek..."
“Bir yurttaş düşünün ki, hep kendi yararına çalışıyor, hep kendi zaferinin sevincini düşünüyor, başkalarının mutluluğuna gözlerini kapıyor. Bu insandan daha yalnız bir yaratık var mıdır?”
Özellikle doğru eğitimin ve adaletin önemi üzerinde durulduğu için, Emile Zola bu kitapta mutlu bir toplumun gerçeğini açıklar. Yobazlığın ve gericiliğin, eğitimden aileye kadar her sosyal kurumu nasıl bataklığa çektiğini keskin bir dille yazmıştır. Özellikle eğitimcilere tavsiye ederim.
Yoksulluğun ve alkolün insanlara neler yaptırabileceğini anlatan gerçekçi ve sade bir kitap. Zaten Emile Zola, kitaplarında daha çok aile içi ve toplumsal sorunlardan bahseder.
Bu sorunlar ne kadar değişirse değişsin kaynakları hep yoksulluk ve yozlaşmadır. Kitabı okuduğunuzda birçok olay belki size tanıdık gelebilir çünkü kitapta her ne kadar Fransız insanları anlatılıyor olsa da olay bir ulustan ve coğrafyadan ibaret değildir.
Bu kitabında da bir kadının toplumdan ve yoksulluktan dolayı çöküşünü doğru sürüklendiği anlatılmış.
Bütün hırsını, motivasyonunu kaybetmiş ve yaşadığı ölüm sessizliğindeki hayatını kabul etmiş Thérése Raquin'in hayatının değişmesini konu alıyor kitap.
Ailesi öldükten sonra akrabalarına emanet edilen ve burada kuzeniyle büyüyen Thérése, tüm karakterini bastırıyor ve silik bir kişiliğe bürünüyor. Ancak kuzeniyle evliliğinden sonra, kuzeninin arkadaşı Laurent ile tanışıyor. Bu da kadının aslında tutkulu ve canlı mizacını ortaya çıkarıyor.
Olayların gidişatı ise çok dramatik geldi bana. Sonuna kadar her yerde ve zamanda görebileceğimiz aile faciaları diye düşünüyordum ama finali Shakespeare'a bağladı sanki. Fazla tiyatro materyali, gösteri amaçlı abartılan tepkilere yer verilmiş.
Gerçi beğenmedim diyemeyeceğim. Emile Zola'nın bu tür bir kitap yazacağını düşünmezdim. Önceki kitaplarıyla bağlantı kurmaya çalışıyorum da yalnızca aile içi şiddeti ve sorunları yarı umursamazlıkla ele alış şekli oldukça benziyor.
2. İmparatorluk döneminde yazılmıştır Germinal kitabı. Madende çalışan işçilerin hem çalışma şartlarını hem de günlük yaşantılarını anlatır.
İçinde bulundukları kötü şartlara alışmış olan insanlar açlığı da kötü çalışmayı da kabullenmiştir. Bu hikaye Etienne isimli gencin olaya dâhil olmasıyla ters yönde gelişmeye başlar. Bu genç, işçilerin haklarını almaları adına ayaklanma başlatan, aykırı fikirleri olan biridir. Kasaba halkı, tüm ataları madende çalışarak kömür tozunun sebep olduğu akciğer hastalıklarına karşı kayıtsızlık geliştirmiş kişiler olsa da, çok aşağı bir yaşam biçimini sürdürdüklerini fark edip Etienne'yi takip ederler.
Kitabın konusu Emile Zola'dan başka kitaplar okumuş insanlar için tahmin edilebilirdi. Sosyalizm üzerine yazılmış ve bir ütopyanın nasıl baştan kurulup korunduğunu anlatmış. Bu hayat tipine ütopya diyorum çünkü hiçbir sorun olmadan, hapishanelere bile gerek kalmayacak bir sistem düşünemiyorum. Çünkü sistemlerin mükemmel olmasından ziyade, insanların yapısının mükemmel olmaya izin vermeyeceği sorun.
Insanlar içlerinde birer kötülük ve bozukluk taşırlar. Düşüncede kardeşçe paylaşımlar, halkın refahı için sermayenin değersizleştirilmesi mümkün görünüyor olabilir. Hatta kitabı okuyup bitirenler bu kadar kolay olduğuna şaşıradabilirler. Ancak insanı gerçek anlamda yansıtan tek bir karakter yer alıyordu kitapta. Ragu... Sermaye sahiplerine söven ancak ortadan kaldırılmasına sıcak bakmayan biridir. Çünkü herkes gibi eşit şartlarda yaşamak istemez. Bir gün zengin olup sermaye sahiplerinin yerine çöreklenmeyi hayal eder.
Germinal kitabı kadar ağır ilerliyordu. Ancak bu durağan ya da sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor. Ikisinde de yazarın kafasındaki sosyal yapının gelişimini okumak keyif vericiydi. Yazarın başka kitaplarıyla da tanışmayı iple çekiyorum.