"Şu halde, bu asık suratlı filozoflar bazen birbirlerine karşılıklı iyi niyet bağlarıyla bağlansalar da, bu pek sağlam olmayan bağlılık, dostlarının kusurlarını görmekte vaşak kadar keskin gözlü, kendilerine karşı gözleri kör, her zaman kasvetli ve keyifsiz insanlar arasında, sanki heybe masalı üzerlerine söylenmiş bu insanlar arasında uzun sürmez."
"Felsefe, ya da güç ve ciddi başka bir şeyin incelemesine kendini veren şu kuru, kederli ve tasalı kimselere bakın; türlü türlü bir sürü düşüncelerle durmadan çalkanan ruhları mizaçları üzerinde etki yapar; vücutlarındaki ruhların çoğu uçar gider, nemli kökleri kurur, ve genel olarak, gençliği görmeden ihtiyarlarlar."
Deliliğin tanrısı Delilik, kitap boyunca size kendinden ve felsefe, teoloji, sosyoloji gibi alanlardaki etkisinden bahsediyor.
Erasmus gerçekten tuhaf bir kitap yazmış. Okuyucularla dalga geçtiğini bile düşündüm. Çünkü deliliği, bilgeliğin üzerine övmeyiz. Delilik, istenen bir şey değildir. Ancak kitabın sonunda iki farklı düşünce oluştu zihnimde. Ilk olarak gerçekten de bizimle dalga geçtiği ve gerçek düşüncesinin ciddi hususlara kafa yormayarak tasasız bir hayat süren "delileri" yermek olduğu aklıma geldi.
Diğer yandan bu düşüncede kendime tamamıyla katılamıyorum. Bir şeyler üzerine düşünmek ve sorularda kaybolmak yerine daha sığ ve ciddiyetsiz bir hayat sürmek sağlığın ve gençliğin arka plandaki faktörlerinden biriyse gerçekten bir yere varamadığımız, çölde su arayan gezginler gibi hakikat diyerek bu arayışta zamanla birlikte birçok şeyi yitirdiğimiz aklıma gelince belki de delilik gerçekten bir lütuftur diye düşünmedim değil. Keza yazarın da ciddi olarak böyle düşünmese bile vermek istediği ana fikir bu.