Dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşamağa alışıyoruz.
"Eğer yaşamak kelimesinin mânası her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde her lâhza duymaksa, bir türlü aşamayacağı bir çemberin içinde durmadan çırpınmaksa, şüphesiz ben de, benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk."
Bu kitap kadar ilk sayfalarda okurun gözünü korkutan ve anlaşılmaz bir giriş yapan başka kitap var mıdır bilemiyorum. Ilk başladığımda, "Aldık mı başımıza belayı." diye sızlanmıştım. Ancak elli sayfadan sonra o kadar hızlı akmaya başladı ki nihayet kurgunun içine girebildim.
Hayri Irdal'ın gözünden kendi hayatını ve diğer karakterleri okuma şansınız olacak. Hayri ortalama birisi gibi görünse de aslında çok ilginç bir tip. Insanlarla ilişkileri, ağzını açsa başını belaya sokması, yüzünü görenin işinin bir hafta ters gitmesi okuyanı hem eğlendiriyor hem de Hayri için üzülürken buluyorsunuz kendinizi. Bir insan bu kadar mı kısmetsiz, basiretsiz olur diye öfkeleniyordum kitabın yarısına kadar. Kendisini hamal gibi kullanıp parasını yiyen ikinci karısı ve onun kız kardeşleri, Hayri'ye hasta teşhişi koyan ancak kendisi tam bir numune olan Psikiyatrist, hepsine müthiş sinirlendim. Zavallı Hayri...