İnsan geleceği düşünmeye başladığı andan itibaren, yaşamakta olduğu cenneti terk edip anksiyete dünyasına adım atar; üzerine kaygının gri tonu çöker, hırs dürtüsü oluşur, mülkiyet başlar ve düşünceden yoksun, yabanın keyifli hayatiyeti kaybolur.
“Artık aldanmak istemiyorum. Beni sevgilerinin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan şüphelerden kurtar. Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim. Ayıkla, arıt beni. Bütün insanlar aldanıyormuş, sürekli bir aldanmaymış yaşamak… Ne çıkar Ben artık aldanmak istemiyorum ya! Sen ona bak… Onun için seni erişemeyeceğin bir yere çıkarmayacağım, olduğun gibi seviyorum seni. Olmanı istediğim gibi değil! Hiç olamayacağın gibi değil! Nerdeysen orda dur. Nasılsan öyle kal.”
Kadının saygı görmediği, eşit olmadığı bir evliliğin içinde büyümüş bir çocuğa istediğiniz kadar eşitlikten bahsedin; yerleşmiş davranış kalıbı başka olacaktır.
Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen hala uykudadır.
Eskiden kitap okunurken sayfa kenarlarına notlar alınırmış. Sual yerine, kelimenin son harfi olan lam, cevap yerine de kelimenin ilk harfi olan cim konurmuş. Sual ve cevap gibi...
Eğer metinde lam ve cim yoksa gayet açık demekmiş. Lamı cimi yok, tartışma yok anlamına gelir.