Olduğunu sandığı kişiye tutunup asla sınırlarının dışına çıkamayan insanlar için üzülüyorum artık. Ben şöyle biriyim, ben böyle biriyim diye boyuna konuşmalarına da tahammül edemiyorum. Hiç sınanmadıkları durumlarla ilgili kesin bir biçimde Ben olsam şöyle yapardım dediklerindeyse artık anlattıklarını hiç ciddiye almıyorum. Hayat yeri gelince insanın ağzını burnunu öyle bir yamultur ki, feleğini şaşarsın. İnsan söyledikleri değil, yaptıklarıdır Osman.
Erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir; kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden, gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup korumaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.
İçinde keyif barındırmayan hayalleri ben de sevmiyorum. Hayaller mi, yoksa keyif alabilmek mi Birini seçmek zorunda olsam ben de keyfi seçerdim. Ancak hayal kelimesini duyduğumda bile kalbimi hala pırpır ediyor. Bir hayale sahip olmadan yaşanan yaşam... Gözyaşları olmadan yaşanan yaşam kadar ruhsuz olurdu. Gerçi Hermann Hesse'nin yazdığı Demian adlı kitapta şöyle diyor: sonsuza dek süren hiçbir hayal yoktur. Herhangi bir hayalin yerini yeni bir hayal alır. O yüzden hiçbir hayale saplantı yapılmamalıdır.
“Biliyor musun, dünyada müdahale etmekten de edilmesinden de hoşlanan o kadar çok insan var ki. Milyonlarca! Sonra da söylenip dururlar, ‘Onu buna ben zorladım, ‘Sen beni buna zorladın!’ Bundan hoşlanırlar. Ama ben hoşlanmıyorum. Bir şeyi sadece, yapmam gerektiği için yaparım.”